Yine ilk kitap gibi çerezlik gidiveren bu kitabı günlerce bitiremedim. İki gün hiç dokunmadım desem daha doğru olur tabii.
Gelelim kitaba. America'nın prensesliği isteyip istememe kararsızlığı baydı da baydı artık, yapacağım, savaşacağım diyor da diyor, sonunda yine ağlayarak eve gideceğim diyor... Kızın hareketleri resmen sinirime dokundu. Kitap sonunda yine aynı cümlelerle bitiyor ama bakalım neler yapacak kızımız.
Ve bir de Maxon var. Başlarda ilgisizliği, Marlee'nin başına gelenler derken sinirlerimi oynattım, tiksinti bastı yemin ederim. Ama sonradan ay bir aşklar bir meşkler bastı beni... Kıyamam ben sana ya, kıyamam ki. Hele America 'emin değilim, yok yapamam' deyip diyordu ya, 'BIRAKIN YA BEN EVLENİRİM' diye atlayasım geldi.
Aşk üçgeninize tüküreyim oldum yine. Aspen her yerden çıkıyor (benim bile kafamı karıştırıyor yakışıklı) üstüne bir de Kriss girdi olaya... Celeste Maxon'un üstüne atlıyor. Ben sayamadım kaç köşesi oldu üçgenin?
Arka plandaki distopya kendini iyice belli etmeye başladı. İlk kitapta sıkıcı ve gereksiz detay gibi hissettirse de artık kendine çekiyor yavaş yavaş. Bakalım, üçüncü kitapta ne olacak.