“Annesi İsmail Ağa’ya şöyle öğütler:
‘Bir de senden dileğim, oğlum, o kasabaya gidersen, o Ermenilerden kalma evleri, tarlaları kabul etme. Sahibi kaçmış yuvada, öteki kuş barınamaz. Yuva bozanın yuvası olmaz. Zulüm tarlasında zulüm biter.”
"İsmail Ağa, yayla halkı, mutlu muydular, mutsuz muydular hiç düşünmemişlerdi. Onlar yalnız savaşlar, kırımlar, salgınlar, kıtlıklar, hayvan kırımlarını biliyorlardı. Belki mutsuzluk dedikleri bunlardı. Uzun sürerse ölümlerde de, kıtlıklarda, salgınlarda, kırımlarda da gülüyorlardı. Acı ne kadar acıysa, sevinç de o kadar sevinçti.
Mutsuzluk sözünü, bir İstanbul dönüşü Hüseyin Beyden duydu İsmail Ağa.
'Ben mutsuzum İsmail,“ dedi Hüseyin Bey içini derinden çekerek. Bunun ne demek olduğunu bir türlü anlamadı İsmail Ağa.
'Hasta mısın?’ diye sordu ona.
Hüseyin Bey:
'Hasta değilim, keşki hasta olsam, verem olsam, cüzzam olsam,’ dedi. ‘Ben mutsuzum.’
Bunu başka tür bir hastalık saydı İsmail Ağa. Beter, onulmaz, insanı iflah etmez bir hastalık.”
"Korkma,kendimi öldürmeyeceğim.Bize Horzumlu derler,bizde kara sevdaya düşmüş kızlar kendilerini öldürmezler.Sevdaları ölmesin diye öldürmezler.Bizde sevdayı öldürmek en büyük günahtır,dinle beni İsmail..."
Sayfa 409 - Yapı Kredi Yayınları /Dal EmineKitabı okudu