Bugün biz tanrı gibi tapılırken, yarın bir cani gibi öldürülebilir. Fakat halkın tutumundaki bu değişiklikte bir tutarsızlık ya da bir çelişki görmeye hakkımız yoktur. Tam tersine, halk, sonuna kadar mantıklı kalır. Kralları eğer tanrılarıysa, koruyucuları olduğunu göstermek zorundadır, diye düşünürler ve artık kendilerini korumak istemediğine göre de, bu işi yapmaya daha istekli başka birine yerini bırakması gerekir. Fakat kendisinden beklediklerini yerine getirdiği sürece, ona gösterdikleri ihtimamın sınırı yoktur ve onu da aynı gayretle kendi kendisine ihtimam göstermek zorunda bırakırlar.
Böyle bir kral, bir seremoni ve teşrifat sistemi içine hapsedilmiş gibi yaşar, çevresi adeta bir âdetler ve yasaklar ağıyla
sarılmıştır ve bunların amacı onun şerefini yüceltmek, ne de hattâ refahını artırmak olmayıp yalnızca doğanın uyumunu bozabilecek işler yapmaktan ve böylece gerek kendisinin gerek halkının gerekse bütün dünyanın mahvına yol açmaktan onu alıkoymaktır.
Bu şart ve kurallar, ona zevk ve sefa sağlamak şöyle dursun, bütün özgürlüğünü elinden alır ve hayatını—korumak iddiasında oldukları hayatını— bir yük, bir işkence haline getirirler.”
ilkel insanlarla hükümdarları arasındaki bu son derece karmaşık ve çelişkili ilişkilerin en doğal açıklaması şu olsa gerek,batıl inançlardan ya da başka bir yerden kaynaklanan bazı delilerle. ilkel insanlar, krallarına karşı olan tavırlarında, çeşitli eğilimleri dile getirirler ve en aşırı derecesine vardırılan bu eğilimlerin her biri diğerlerinden tamamen ayrı, tamamen bağımsızdır. İşte, bütün bu çelişkiler buradan kaynaklanır; din ya da
"sadakat" görevlerinden kaynaklanan ilişkiler çok uygar bir insanın zihnini ne kadar rahatsız ediyorsa, bu çelişkiler de ilkel insanın zihnini o kadar rahatsız ediyordu.
Hâkim durumdaki bir sevgi duygusunun yanı sıra bilinçdışı bir düşmanlık hissinin bulunduğu, yani tipik bir ikircikli duyarlılık vakasının gerçeklik kazandığı her durumda bu aşırılık ortayı çıkar. Bu durumda, düşmanlık, ölçüsüzce abartılmış bir sevgi tarafından boğulmuş haldedir ve bu sevgi bir bunaltı (angoisse) şeklinde kendini gösterir ve saplantı halini alır; çünkü aksi takdirde güçsüz kalacak ve karşıt duyguyu geri tepilmiş olarak tutmaktan ibaret olan görevini yerine getiremeyecektir.
Hiçbir psikanalist yoktur ki, abartılmış şekilde endişeli ve tutkulu bir sevginin, en umulmadık şartlar içinde dahi (örneğin, anneyle çocuk ya da birbirine çok bağlı karı koca arasında), bu yolda büyük bir kesinlikle açıklandığını görmemiş olsun. Ayrıcalık kişilere reva görülen davranışlara gelince, bu kişilerin gördükleri
sevgi ve saygının, tanrı mertebesine çıkarılmalarının karşısında çok güçlü bir düşmanlık duygusunun yer aldığını ve dolayısıyla burada da duygusal ikirciklik durumunun gerçekleşmiş bulur duğunu kabul edebiliriz. Krallara uygulanan tabuların itiraz götürmez nedeni gibi görünen güvensizlik de yine,daha dolaysız bir şekilde aynı bilinçdışı düşmanlığın tezahürüdür