Er- Râvendî'nin dikkat çektiği üzere bir de şu var: "İlimle süsleneni yalnız kalmak korkutmaz; kitaplarla gönül eğlendiren eğlencesiz kalmaz." Bu demektir ki kitap sevdalısı olan kimseler, kütüphâneleri dostlara tercih ederler, saâdeti o âlemde ararlar.
Bir başka ifadeyle velâyet yolunda aklın mümkün görmediği şeylerin zuhûr etmesi caiz değildir. Fakat aklın eksik kaldığı şeylerin zuhûr etmesi câizdir. Aklın imkânsız gördüğü şeyle aklın ulaşamayacağı şey arasındaki farkı anlamayan kimsenin aklı yoktur. Eğer bu sırra idrak yetseydi, Hazret-i Resul, "seni hakkı ile bilemedik ey Allah'ım" demezdi. Bütün Fuzulî belki de bu satırlardadır.
Farabi'yle Ibn Sina' nın şahsında Eflatun ile Aristoteles'in hesabını görerek Türk felsefesini bir standarda kavuşturan Gazzali, kişinin iştirak etmediği görüşlere benimsediği fikirler kadar ehemmiyet verdiği taktirde rakiplerinin üstüne çıkabileceğini gösterir. Kendisinden evvelkileri unutturduğu ölçüde hatırlanır, hatırlattığı ölçüde unutturur.
Tarih boyunca Türk'ün bedevî karakteri kılıçta medeni cephesi de kalemde toplanır. Bütün işlerin kıvamı ve devletin devamı bu iki unsura bağlıdır. Savaşta işler başka renk alır. Yalınkılıçlar altında canlar hiçe sayılır. Harp kaçınılmaz hâle geldiği zaman bir ordunun namusu ancak kanla temizlenir.
“Hükümdârların karakterlerini, yalnızca kendilerine bakarak tahlil etmek yanlıştır. Onların ideal çehreleri, himâye ettikleri düşünürlerdir. Meselenin can noktası buradadır.”
Türk tarihinde dikkat esastır. Bu dikkat, asıl hareket noktası ile son şeklini tarih ve coğrafyadan alır. Yeni olan her şey eskiye benzediği ölçüde bir kıymet ifade eder. Bir "mahkeme-i kübrâ" olan tarih, düne kapanarak bugüne açılanlar sayesinde bir kuvvet hâline gelir. Türkistan, Anadolu ve Rumeli karşılıklı aynalar gibi birbirini yansıtır. Yûsuf Has Hâcib, Kınalı-zâde'nin, Gelibolulu Âli, İbnülemin'in şahsında yenilendiği gibi, Nizâmül-mül'k, Sokullu Mehmed Paşa'da, Yavuz Sultan Selim de IV. Murad'da mükerrer hale gelir, biri öbüründe devam eder. "Güzelden ortaya çıkan her şey güzeldir." sırrı kendini açığa vurur. Kitâb-ı Dedem Korkud'daki "oğul atadan, kız atadan görür." sözün yeni baştan mânalanır.
Bugün ve yarına dair konuşan her mütefekkir, bunu dün üzerinden gerçekleştirir. Bu şekilde saf fikirle realitenin icapları arasında kalmaktan kurtulur, düşüncenin tabiî değerini gözden kaçırmadan hayatla alakasını kurar, kök salar, dal verir."