Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şubat 2024

Türk Dili - Sayı 866 (Şubat 2024)

Türk Dili Dergisi

Türk Dili - Sayı 866 (Şubat 2024) Sözleri ve Alıntıları

Türk Dili - Sayı 866 (Şubat 2024) sözleri ve alıntılarını, Türk Dili - Sayı 866 (Şubat 2024) kitap alıntılarını, Türk Dili - Sayı 866 (Şubat 2024) en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Turgut Uyar'ın "Biten Bir Yaz'a" Şiirini Beşleme (Tahmis)
yorumsuz düşlerim bir uçtan bir uca idi dilim reyhan kurusu sesim acı yonca idi yoldaşım ateşleri suvaran karınca idi benim kararlılığım bir sonuca idi sular içirdim olmadı ben anamı isterim kimi uslanmaz isteklerle güttü kenti kimi vehimler üstünde yürüttü kenti kimi tutku değirmeninde öğüttü kenti herkes bir kıyısından tuttu çekti büyüttü
Çocuklara şarkı mı söylemek istiyorsunuz? İçinizdeki çocuğun sesini duymalı hatta şarkılarınızı önce içinizdeki çocuğa söylemelisiniz. Konuşmak mı istiyorsunuz çocuklarla? Önce çocuğa eğilmeyi öğrenmelisiniz. Büyüdükçe uzaklaştığınız “çocuk dili”yle yeniden konuşabilirseniz çocukların dünyasına girebilirsiniz. Ancak “çocuk dili”yle “çocuk alfabesi”ni okuyabilir ve çocuk bilgesi olmaya aday olabilirsiniz. Çocuk bakışı çocuk iklimini çiçeklendirebilirse çocuktaki müzik şenlendirir dünyayı. Çocuğa yönelince bedel ödemeyi, hafife alınmayı ve küçümsenmeyi de göze almış olmanız gerekir. “Çocuk ruhlu adam,” diye küçümsendiğinizde geri çekilecekseniz çocuk duruşunuz yok demektir. Hele içinizdeki çocuk yaşamıyor ve çocukluğu bir yanınızda taşımıyorsanız ne kadar uzun yaşasanız da hayatınızda çocuk, özne katına yükselemeyecek.
Reklam
Atalarımızın Anadolu’ya gelişlerini düşündüğümde gözümün önünde şöyle bir tablo canlanır: Atlarla, develerle, sürülerle her yaştan insan kafileler hâlinde yollara düşmüş geliyorlar. Bütün “dünyalıkları” bir devenin üstünde. Yanlarında getirdikleri bir şey daha var. O da Türkçe.
Basit bir hesap yapalım: Yarın, bugünden sonraki gündür. Yani yarın belli bir gündür. Böyle bakınca bir sorun görünmüyor. Ama biz, bugün için “yarın” dediğiniz güne ulaştığımızda onun adı artık “yarın” değil, “bugün” olacağına göre, bizim gördüğünüz gün hangisi oluyor, bugün mü yarın mı? Tabii ki bugün. Zira “bugün”ün yarınına ulaştığımızda o gün, bugün; bu sefer “yarın” da bir ertesi gün olacağına göre biz “yarın”ı asla göremeyeceğiz demektir.
Ders-i aşkın müşkilin Yahyâ nice halleylesin Söyleyenler kendini bilmez bilenler söylemez
Meşhur bir özdeyiş vardır: Dünün güneşiyle bugünün çamaşırı kurutulmaz! Peki yarının güneşiyle bugün aydınlatılabilir mi? Evet, aydınlatılabilir. Çünkü dünün güneşi batmıştır, bugüne çağmaz, ama yarının güneşi daha doğmamıştır ve elbette “Gün doğmadan neler doğar.”a dair ümit insanı umutlandırabilir. Bunun en güzel örneğini Mehmet Âkif’in, İstiklâl Marşımızda da yer alan şu mısralarında görürüz: Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın/Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın! Bu ifadeler, bugünü yarına ısmarlayıp yatanlar için değil, bugün olmadı diye ümitsizliğe kapılmayıp var gücüyle savaşanları hakikatlemek için söylenmiştir.
Reklam
diyorum insan bütün eşiklerini bilmeli bütün kesiklerini insan kendini en iyi kesiklerinden tanır
Ayrıca Türk öğretmeninin yürek gücüne ve yurt sevgisine güvenmekteyiz. Atatürk'ün çizdiği yolunu er-geç mutlaka bulacağızdır.
Şair oldukları için şiir yazmayı bilen şairler olduğu gibi şiir yazmayı bildikleri için şair olan şairler de vardır.
İhmalkârlığımız, nemelazımcılığımız, tembelliğimiz yüzünden yarınlar âdeta bitmemiş işler mezarlığına dönmüş durumda, bugün ise elimizdedir ve ona tasarruf hakkına sahibiz. Şimdiyi, yani bugünü ihmal edenler zaten yarınları da kaybetmiştir. Zira bugünün yapılmamış işleri kendisine atıla atıla yarınlar, yarım bırakılmış, belki de hiç başlanmamış dağlar kadar işlerle gözümüzü yıldıracak ve o da başka bir günün mezarlığına yolculanacaktır.
Reklam
Dilimiz, manevi vatanımızdır. Bütün kültür değerlerimiz dilde koruma altına alınmıştır. Atalarımızın Anadolu’ya getirdikleri en önemli şey işte bu dilimizdir. Atalarımız, yurt tuttukları Anadolu’nun dağına taşına, ovasına dillerindeki kelimelerin ruhunu üfleyerek burayı vatan yapmıştır. Mimar Sinan’ın Selimiye’de yaptığı her ne ise, Fuzuli, Baki ve Nef’i’nin şiirde yaptığı da odur.
Hoca tarlada çalışırken biri falanca köy ne tarafta, diye sormuş. Hoca da sorulan köyün yönünü eliyle işaret ederek göstermiş. Bu sefer adam ne kadar zamanda giderim, diye sormuş. Hoca cevap vermemiş. Adam o yöne doğru yürümeye başlamış. Hoca arkasından “... şu kadar zamanda gidersin.” diye seslenmesi üzerine adam “Niye demin cevap vermedin?” deyince Hoca “Sorduğunda yürüyüşünü görmemiştim, arkandan baktım ve yürüyüşünü gördüm. Bu yürüyüşle o kadar zamanda gidersin.” demiş.
Evet ertelenmiş, erinilmiş, yapılmamış, yarım bırakılmış işler hep kendisine atıla atıla yarın artık ağzına kadar dolmuştur. Hani “Bugün çok işim var.” deyip yarına erteliyorsun ya emin ol yarının bugününden çok daha dolu olacak. Bu yüzden derlermiş ki “İşlerin yoluna girmesi için yarını bekleyen kişi, karşıya geçmek için ırmağın akışının durmasını bekleyen kişiye benzer.”
Ana vatanımız gibi ana dilimiz de ortak paydamızdır. Anamıza hakaret edilmesini kabul edemediğimiz gibi, ana dilimizin de aşağılanmasına izin vermemeliyiz. Kontrolsüz göç, göç değildir. Yabancı kelimelerin hoyratça gelip dilimize yerleşmesine göz yummamalıyız. Vatanın bir karış toprağı için canını veren bizler, manevi vatanımız Türkçeyi de aynı şekilde koruyup kollayabilmeliyiz. Türkçe; Moğolistan içlerinden, Orhun Vadisi’nden kaynayıp akan coşkun bir nehir gibi, kızgın çöllerin, serin yaylaların, derin uçurumların, toprakların renklerini içine katarak Anadolu yaylasına ulaşmıştır. Geçtiği coğrafyanın renkleriyle beslenen dil nehri aka aka kendini arındırır. Yabancı renklerin dozu arttıkça arınma güçleşir. Her nehrin bir arındırma kapasitesi vardır. Zehirli atıklar sebebiyle ölen akarsular olduğu bilinir. Dilimizi zehirli atıklardan sakınmamız gerekir. Bunun için edinmemiz gereken en önemli şey dil bilincidir.
Bir şairin -söylediklerim sizi şaşırtmasın- şiirsel durumu hissetmek gibi bir vazifesi yoktur: Bu hususi bir meseledir. Şairin işi şiirsel durumu başkalarında yaratmaktır. Bir şairi –ya da herkes kendi şairini-okuyucuyu “etkilenmiş”bir insana dönüştürdüğü basit gerçeğiyle tanıyabilirsiniz.
35 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.