Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şubat 2024

Türk Dili - Sayı 866 (Şubat 2024)

Türk Dili Dergisi

En Eski Türk Dili - Sayı 866 (Şubat 2024) Sözleri ve Alıntıları

En Eski Türk Dili - Sayı 866 (Şubat 2024) sözleri ve alıntılarını, en eski Türk Dili - Sayı 866 (Şubat 2024) kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Dilin var olabilmesi için yazıya ihtiyaç yoktur. Fakat yazının var olabilmesi için dile ihtiyaç vardır.
Ayrıca şunu da vurgulamak gerekir: Bütün yazı sistemlerinde kelimeler yazıldığı gibi okunur. Bazı yazı sistemlerinde kelimelerin yazılışı ve okunuşunun farklı olduğunu zannedenlerin hatası, farklı bir yazı sistemiyle yazılan kelimeyi Türk imlasına göre okumaya çalışmaktır. Mesela, İngilizler one biçiminde yazıp wan diye okumuyorlar, wan kelimesini “o.n.e” harflerini kullanarak yazıyorlar. Aynı şekilde Fransızlar image yazıp imäj diye okumuyorlar, imäj biçiminde telaffuz ettikleri kelimeyi “i.m.a.g.e” harflerini kullanarak yazıyorlar. Bu yanlış mantıkla bakıldığında bir İngiliz veya Fransız da Türkçedeki kelimelerin yazıldığı gibi okunmadığını söyleyebilir. Daha önce de söylendiği gibi bu mesele seslerle harfler arasındaki eş değerlik durumuyla ilgilidir. Dolayısıyla bu konuların bu bağlamda tartışılması gerekir.
Reklam
İnsanın cahilliğinin en büyük göstergelerinden biri de bir şey hakkında bildiklerinin, o şey hakkında bilineceklerin tümünden ibaret zannetmesiymiş. Biz bir şeyler hakkında bir şeyler bilebiliriz ama hiçbir şey hakkında o şeyin bilinebilecek bütün detaylarına sahip olduğumuzu iddia edemeyiz. O zaman şöyle deriz: İnsan “bilen” değil, “öğrenen” canlıdır ve bir şey hakkındaki öğrenmelerinin sonu asla yoktur.
Goethe
“İnsanlar okumayı öğrenmenin bir insanın ne kadar vaktini aldığını ne çabalara mal olduğunu bilmezler. Ben bu işe seksen yılımı verdim, hâlâ da amacıma ulaştığımı söyleyemem.”
Basit bir hesap yapalım: Yarın, bugünden sonraki gündür. Yani yarın belli bir gündür. Böyle bakınca bir sorun görünmüyor. Ama biz, bugün için “yarın” dediğiniz güne ulaştığımızda onun adı artık “yarın” değil, “bugün” olacağına göre, bizim gördüğünüz gün hangisi oluyor, bugün mü yarın mı? Tabii ki bugün. Zira “bugün”ün yarınına ulaştığımızda o gün, bugün; bu sefer “yarın” da bir ertesi gün olacağına göre biz “yarın”ı asla göremeyeceğiz demektir.
İnsanların “yarın yaparım” diye kendilerini bile bile düşürdüğü bir tuzak vardır. “Bugün çok yoruldum, yarın yaparım!”, “Hele bir yarın gelsin!” Oysa ne demiştir atalar: “Bugünün işini yarına bırakma, o günün kendi işi vardır o da kalır yarınına!” Bu yüzden aklı başınca niceleri demiştir ki “Yarın diye bir şey yoktur!” çünkü daha gelmemiştir, olmayana göre hüküm verip iş ısmarlamak da akıl kârı olmasa gerek. “Yarın diye bir şey yoktur.” cümlesi size anlamsız gelmişse veya “Demagoji bunlar!” diyorsanız bir de şunu dinleyin: Dünyanın en önemli iş adamlarından biri olan, Alibaba’nın sahibi Jak Ma bir konuşmasında şöyle diyor: Bugün zordur, yarın daha da zordur ama yarından sonraki gün güzeldir, fakat insanların çoğu yarının akşamında ölürler. Ne demek bu? İnsanlar bugünün zor olduğunu yaşayarak görürler, sıkılırlar, bunalırlar, içlerinden “Belki yarın daha iyi olacak.” diye geçirirler, yarına gelirler fakat bir de bakarlar ki yarın daha da zor, daha da meşakkatli; o an umutsuzluğa kapılırlar, sanki bu zorluklar hiç bitmeyecekmiş gibi gelir onlara ve o ümitsizlik, karamsarlık, kötümserlik içinde, sabırsızlıkları yüzünden kaybolup giderler. Hâlbuki biraz daha dişlerini sıksalardı, o çok çok meşakkatli yarının ardından mutluluk getirecek yarından sonraki günü göreceklerdi.
Reklam
Evet ertelenmiş, erinilmiş, yapılmamış, yarım bırakılmış işler hep kendisine atıla atıla yarın artık ağzına kadar dolmuştur. Hani “Bugün çok işim var.” deyip yarına erteliyorsun ya emin ol yarının bugününden çok daha dolu olacak. Bu yüzden derlermiş ki “İşlerin yoluna girmesi için yarını bekleyen kişi, karşıya geçmek için ırmağın akışının durmasını bekleyen kişiye benzer.”
Meşhur bir özdeyiş vardır: Dünün güneşiyle bugünün çamaşırı kurutulmaz! Peki yarının güneşiyle bugün aydınlatılabilir mi? Evet, aydınlatılabilir. Çünkü dünün güneşi batmıştır, bugüne çağmaz, ama yarının güneşi daha doğmamıştır ve elbette “Gün doğmadan neler doğar.”a dair ümit insanı umutlandırabilir. Bunun en güzel örneğini Mehmet Âkif’in, İstiklâl Marşımızda da yer alan şu mısralarında görürüz: Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın/Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın! Bu ifadeler, bugünü yarına ısmarlayıp yatanlar için değil, bugün olmadı diye ümitsizliğe kapılmayıp var gücüyle savaşanları hakikatlemek için söylenmiştir.
Yarın Şeytanı
Bir insan iyi bir iş yapmaya niyet ederse hemen “Yarın” adlı şeytan gelir ve o kişiye dermiş ki: “Çok güzel bir karar verdin, iyilik yapmak ne güzel. Ama acelesi yok, yarın yaparsın.” eğer kişi bu aldatmaya kanmaz ve iyilik yapmakta ısrarcı olursa bu sefer de “Geciktir” adlı şeytan gelir ve dermiş ki: Sakın bugünkü işini yarına bırakma, bugün yap; ama acelesi yok, daha gün bitmedi, biraz sonra yaparsın. Şeytan o kişiyi yapacağı iyilikten caydırmak için her kılığa girermiş. Kim bilir kaç defa bu şeytanlarla muhatap olduk da haberimiz bile yok! Sahi yapacağı iyiliği karar verdikten hemen sonra şöyle bir ileri bir geri “Acabaaa!”larla tartılıp silkelenmeyen kaç kişi vardır ki! İnsanın şeytan kadar azimli ve çalışkan olmadıkça onunla baş etmesi mümkün değil demek ki... Tam da burada, şeytanın bu hilesini bize “zımnen” haber veren Peygamber Efendimizin şu hadisini hatırlamak/hatırlatmak gerekiyor: “Heleke’l-müsevvifûn: Daha sonra/Yarın yaparım diyenler helak olup gittiler.” hep deriz ya “Daha gencim.”, “Amâaan önümde uzun bir ömür var!”, “Hele bir yaşlanalım, bakarız icabına!”. Sanki yaşlanacağımız, yaşayacağımız garanti gibi hep ilerilere erteleriz ya! İşte bu tavrın insanı helak edeceğini söylemiş sevgili Peygamberimiz. Sürekli “Hele bir yarın olsun!”cuların korkunç akıbetini Hz. Mevlâna çok açık bir dille anlatmış: Hele yarın, hele öbür gün diye vaat eder, Allah’a dönmeyi sallar durursun ya… İşte bu bekleyiş, mahşerdeki beklemedir, vay sana!5 Tekrarlayalım o hâlde: Kırk tane yarın bir bugün etmez! Çünkü elimizde bugün var, yarın değil.
İhmalkârlığımız, nemelazımcılığımız, tembelliğimiz yüzünden yarınlar âdeta bitmemiş işler mezarlığına dönmüş durumda, bugün ise elimizdedir ve ona tasarruf hakkına sahibiz. Şimdiyi, yani bugünü ihmal edenler zaten yarınları da kaybetmiştir. Zira bugünün yapılmamış işleri kendisine atıla atıla yarınlar, yarım bırakılmış, belki de hiç başlanmamış dağlar kadar işlerle gözümüzü yıldıracak ve o da başka bir günün mezarlığına yolculanacaktır.
35 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.