Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İslamlaşmadan Modernleşmeye Türk Düşüncesinde Din - Siyaset İlişkileri

Türk Siyaset Düşüncesinin Dini Teorisi

Enes Şahin

Türk Siyaset Düşüncesinin Dini Teorisi Sözleri ve Alıntıları

Türk Siyaset Düşüncesinin Dini Teorisi sözleri ve alıntılarını, Türk Siyaset Düşüncesinin Dini Teorisi kitap alıntılarını, Türk Siyaset Düşüncesinin Dini Teorisi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir toplum tesis etmek bir geleneğe yaslanmadan imkân bulsa da o toplumu millete dönüştürerek ibka etmenin yolu ancak bir gelenek inşa ederek o milleti, müesses geleneğin müşahhas haline dönüştürmekle mümkün olur. Bir milletin tarihin içerisinde söyleyecek sözü olması ancak bu şekilde imkânlı hale gelir. Millet felsefesi dendiğinde ya da millete özgü bir değerlendirme tarzından bahsedildiğinde temelde o milletin müntesibi olduğu geleneğin imkân verdiği özgün düşünme melekesinden başka bir şeyden söz ediliyor değildir. Din, devlet, siyaset gibi milletin tamamını ilgilendiren meselelerden günlük hayat pratiklerine kadar hayata yönelik özgün bir idrak biçimi ancak bu şekilde var olmanın yolunu bulur. Tüm bunlar çerçevesinde şunu söylemek mümkündür ki geleneği olmayan yahut yok edilen bir milletin hayatta kalması muhaldir. Hayata yönelik millî bir şahsiyet çerçevesinde söyleyecek şeyi kalmayan, onu anlama biçimi kendi bakış tarzından ortaya çıkmayan bir millet, tabii olarak millet olma vasfını da kaybeder. Adı var olmaya devam etse de şahsiyeti bir hatıradan öteye geçmez.
Bir dünya görüşü ve hayat felsefesi var etmenin temeli millet; milleti asabiyeti etrafında teşekkül ettiren unsur da din olduğuna göre şunu söylemek mümkündür ki Türk idrakinin memba ve müsebbibi dinin bizzat kendisidir. Türk milletinin mensubu olmak için bu tasavvuru kabul etmek değil tasavvurun bizatihi kendisi haline gelmek bir zarurete dönüşür.
Reklam
Türk zihniyetinin devlet, hükümdar ve siyaseti İslam öncesi devirlerden itibaren Tanrısal mahiyetli meseleler olarak görmesi İslamlaşma devrinde de bu hususların kelamî metinlerden destanlara kadar her türlü eserde kendini göstermesine sebebiyet verir. İslam ve onun umdeleri Türkler için siyaset ile aynileşir. Din ile siyaset birbiriyle ilişkili olmaktan çıkıp mütemmim cüz halini alır. Türkler için İslam’dan söz etmeden yahut İslam’ı dikkate almadan siyaset üzerine düşünmek mümkün olmazken, devlet ve siyaset düşüncesinin içinde olmadığı bir din tasavvuru da muhal hale gelir. Türk olmak ile Müslüman olmak bu devirde müteradif olur. Türk olmanın en hususî şartı İslam’ı kalp ile ikrar dil ile tasdik olarak tasavvur edilir. Devrin eserlerinde Türklük, İslam, din, devlet, millet, mezhep ve hükümdar aynı meselenin farklı cüzleri olarak ele alınır. Biri söylendiğinde diğerleri de kast edilir. Cüzlerden küllere intikal edilir. Bu hususların tümünün toplamı bütünleşik olarak Türk zihniyet dünyası ve hayat felsefesini teşekkül ettirir ki Türk geleneğinin de membaı bu unsurlardır.
Türkler için felsefenin kemâl mertebesi Türklerin İslamlaşması ile birlikte mümkün olur. Düşünmenin ideal hali tesis edilmiş olan kadim din idraki ve tatbik usulünün İslamlaşma devrine intikal ettirilmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. İslamlaşma ile birlikte Türk fikrinin gelişim süreci de tamama erer. Bir şahesere dönüşen nazariye artık amelî cephede karşılığını bulmanın imkânlarını yoklar. Tarihin hakiki bir öznesi olmanın yolu, fikrî olgunluğu uzun bir sürece yayıp mümkün kılmanın ardından onu fiiliyata sokmak olarak görülür.
Varoluş itibari ile mistik ve kendi şartları içerisinde mütedeyyin bir millet seciyesine sahip olan Türklerin dünya tasavvuru tamamen dinî bağlamda tevellüt eder. Türk düşüncesinin kadim devirlerden itibaren dinden bağımsız değerlendirilmesi bu istikamette muhal olur. Yaşam pratiklerinden hükümdar, devlet ve siyaset tasavvurlarına kadar Türklüğü tesis eden bütün unsurlar mensubu olunan din ve bu dinler etrafında inşa edilen dünya görüşünün bir sonucu olarak ortaya çıkar. İslam’ın Türk milleti için varoluşsal bir itikada dönüştüğü, onu yüceltmenin milleti ve milleti imkânlı kılan şahsiyetleri yüceltmek; kaybetmenin ise bütün bir millet bilinci ve insanları kaybetmekle müteradif görüldüğü devirden itibaren Türklük İslam, Türk olmak ise Müslüman olmakla aynileşir.
. Türk efsaneleri ancak bir zih niyet dünyasının izahları olarak tasavvur edilirse anlamlı bir niteliğe bürünür. Çünkü Türklerde efsane dinin pozisyonunu tesis değil ancak tahkim eder. Bu durum hükümdara yönelik tasavvur için de böyledir. Hükümdar , seçildiği için kutsal Tanrı tarafından kutsallaşır fakat seçilmesinin sebebi de esasen kutsal olmasıdır. Bütün Türk efsanelerinin hükümdar olmaya namzet şahsiyetlerin çocukluktan itibaren gösterdikleri üstün haller yahut kerametler ile dolu olmasının esrarı burada yatar. Bu istikamette hükümdar , Allah ’ın kendisine bildirdiği yahut atalarına bildirilen ve milletin tevarüs ettiği itikat ve esaslar manzumesi olan töreyi uygulayan peygamberane bir şahsiyete dönüşür. Ona itaat Tanrı’ya itaat ile aynileşirken hükümdara isyan Tanrı’ya isyan ile müteradif bir mahiyete bürünür. Böylece devlet Tanrı tarafından emredilen bir yapıya intikal eder.
Reklam
Türkler için din tarihin bir devrinde intisap edilip onun evamiri ile hareket edilen ve böylece tarihin o devrinin ruhunu tesis etmekle birlikte aynı zamanda değişim ve dönüşümler çerçevesinde değişip yok olan bir karakter arz etmez. Kadim devirlerden itibaren Türk zihniyet dünyası , dinin kendisine kaynaklık ettiği bir mahiyette var olur. Türk düşüncesi din ile beraber değil dinden kaynaklanan bir istikamette ortaya çıkar. Bu doğrultuda din , düşüncenin serencamına sonradan eklenerek dahil olan ve onu kendi çizdiği yola ileten bir dışsal unsur değil düşünmenin imkânı kaynak olarak görünür bizatihi kendisi etrafında var olan bir içsel .
Türkiye’deki laiklik değerlendirmelerinde laikliğin çok kaba bir biçimde “din işlerinin devlet işlerinden ayrılması” yani siyasetin diyanetten diyanetin de siyasetten bağımsız bir şekilde var olması icabı şeklinde tanımlanması da izah edilen meseleyi daha açık bir biçimde idrak etmeyi mümkün kılar. Bu fikir, ilkesel olarak din ile siyasetin birbirinden ayrı ve farklı ancak aralarında tarihsel süreçte ilişkiler kurulmuş olabileceği fikrini temel esas olarak kabul etmek zaruretini yanında getirir. Öyleyse din ile siyasetin birbirinden bağımsız kurumsal yapılar şeklinde değil bilakis birbirinin tamamen içinde hatta biri bir diğerine kaynak ve temel teşkil eden ve tarih içerisinde var olmuş kurumsal yapılar olarak değil tarih üstü zihniyet biçimi, düşünme tarzı ve hayat felsefesi olarak ortaya çıktığı durumlarda din ile devlet ve siyaseti birbirinden ayırmak mümkün olmaz. Çünkü bu gibi vakıalarda dinin ayrılması doğrudan devlet ve siyaset düşüncesine kaynaklık eden unsurun sistemden çıkarılması manasına gelir ki bunun gerçekleştirilmesi durumunda siyaset düşüncesinden din çıkmaz, siyaset düşüncesi yok olur.
Bir şahsı kutsallaştıran şey onun hükümdar olması değil hükümdar olmaya layık ve müstedid olmasından tevellüt eder. Bu durumu daha iyi anlamak için evliyalık mertebesi örnek olarak gösterilebilir. Bir insana evliya adı verildiği için o şahıs Allah’a yakın olarak görülmez, bilakis Allah’a yakınlığına dair umumun hüsnü zanı bulunması münasebetiyle evliyalık mertebesi icmaen verilir. Hükümdarlıkta da durum benzerdir. Bir insana hükümdar adı verildiği için yönetme hakkı ona tevdi edilmez, yönetme salahiyetini ortaya koyan bütün hususiyetlerin kendisinde olduğunu ispatlamasından dolayı yönetim hakkı o şahsa devredilir ki böylece o hükümdar olur. Kutsallığın da kaynağı buradan gelir.
Modern dönemde en mühim vasıflarından biri rasyonalizm olarak kodlanan Türk milletinin tarihî tecrübede ortaya çıkan tüm süreçleri de bu rasyonalizm vasfıyla alakadar görülür. İslamlaşma devrine yönelik yapılan tetkik ve verilen hükümler de bu anlama ve anlamlandırma tarzından nasibini alır. Türklerin hem İslam öncesi tarihi dinîsi hem de İslamlaşma hadisesi, Türklerin akılcılığının temel veri olarak kabul edildiği bir zemin üzerinde izah edilmeye gayret gösterilir. Bu istikamette verilen ilk hüküm Türklerin İslam’dan evvel de tek bir Tanrı olduğuna itikat edilen dinî bir inanca sahip oldukları olur. Çok tanrılı, paganist ve putperest itikatları akılcı Türk anlatısı ile bağdaştıramayan modern müellifler, tek Tanrıcılık kabulünü bir mütearifeymiş gibi ortaya koyar.
17 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.