Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

1. Cilt (1839-1924)

Türkiye Siyaset Tarihi

Cemal Fedayi

En Beğenilen Türkiye Siyaset Tarihi Gönderileri

En Beğenilen Türkiye Siyaset Tarihi kitaplarını, en beğenilen Türkiye Siyaset Tarihi sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Türkiye Siyaset Tarihi yazarlarını, en beğenilen Türkiye Siyaset Tarihi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Esasen genel olarak büyük devletlerin kuruluş tarihinden değil kuruluş sürecinden söz edilir. Büyük devletler bir günde ya da bir gecede kurulmaz. Büyük devletler uzun bir süreçte, yavaş yavaş ve kurumsallaşarak kurulurlar. Osmanlı'nın kuruluşu da böyle olmuştur. Bir günde veya bir gecede kurulan devletler kısa sürede yıkılır; istikrar bulmaz. Ayrıca saman alevi gibi hızlı bir şekilde geniş bir coğrafyada kurulan devletler, yine saman alevi gibi kısa sürede yıkılmışlardır.
Siyaset kavramını, “çok sayıda aktörün iktidarı elde etmek için yarışması” olarak tanımlarsak, Türkiye'de modern siyaseti, II. Meşrutiyet'ten, yani 1908'den başlatmak gerekiyor. Çünkü çok partili/aktörle siyasi hayat bu dönemde başlamıştır. İlk siyasi partiler/cemiyetler bu dönemde kurulmuş, ilk çok partili seçimler bu dönemde yapılmıştır.
Reklam
Büyük Millet Meclisi adıyla kurulan meclis ilk toplantısını 23 Nisan 1920 Cuma günü yapmıştır. Cuma namazından sonra dualar ve salâvatlar eşliğinde gerçekleştirilen açılış töreni, bilinçli olarak Cuma gününe tesadüf ettirilmiş, bu sayede o günün kutsallığından faydalanılmak istenmiştir. Meclisin açılışındaki söz konusu dini hava dikkate değerdir; çünkü yoğun dini bir atmosfer yaratılmak istenmesi ile dinine bağlı halkın desteğini almak hedeflenmiştir. Kazım Karabekir Meclisin açılış şeklini, “tarihimizde hiçbir zaman bir açılış merasimi bu kadar koyu ve dindarane yapılmamıştır” sözleriyle tasvir etmiştir.”
Sayfa 146Kitabı okudu
İttifak devletlerinin gerileme sürecinde barış sesleri de yükselmeye başlamıştı. 1917 yılından itibaren İttifak devletleri içinden barış isteyenler daha aktif olmaya başladılar. Avusturya Macaristan'da ve Osmanlı içinde, Almanya istemese bile, münferiden sulh (tek taraflı barış) isteyenler görüşlerini açıkça ifade etmeye başladılar. Hatta İstanbul'da, bu maksatla başarısız bir darbe teşebbüsünde bile bulunanlar olmuştu... (....) Bu darbe teşebbüsü Enver Paşa ile arası açılan Yakup Cemil tarafından gerçekleştirilmişti. Münferit sulh peşinde koşan Yakup Cemil, Enver Paşa'nın yerine M. Kemal Paşa'yı geçirmek istiyordu. Fakat başarılı olamamış ve idam edilmiştir...
Sayfa 130Kitabı okudu
Kardeş Katli meselesi günümüzde en çok tartışılan uygulamadır. Günümüz şartlarında kabul edilmez görülen bu uygulama, dönemin şartları göz önüne alındığında, nizam-ı alem ve devletin devamlılığı hatırına kabul edilir bir ilke olarak değerlendirilmiştir. Osmanlıdan önceki devletlerde “ülüş sistemi” vardı. Bir hükümdar öldüğünde, ülke o hükümdarın evlatları arasında paylaşılırdı. Bu da devletin bekası açısından sakıncalı bir uygulamaydı. Devlet bölünüyor ve bir süre sonra tamamen yok oluyordu. Osmanlılar devletin bekası ve nizamı âlem için ülüş sistemi yerine devletin devamlılığını ve kurumsallaşmasını esas alan bir sistem kurmak istemişlerdir. Bu amaçla, gerekli görüldüğünde kardeş katli uygulamasını da meşru kabul etmişlerdir. Kardeş katli uygulaması Fatih'ten önce de vardı ancak Fatih bunu bir kanuna bağlamış ve resmileştirmiştir. Konuyla ilgili kanunnamenin ilgili hükmü şöyledir: “Ve her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem içün katl itmek münâsibdir. Ekser ulemâ dahi tecviz etmişlerdir. Anınla âmil olalar." (...) Her konuda olduğu gibi bu konunun da bazen istismar edildiği ve abartıldığı görülmüştür. Örneğin III. Ahmet 19 kardeşini idam ettirmiştir. Yaklaşık 150 yıl süren bu uygulama, 1600'lü yılların başında, fiilen kaldırılmıştır. Modern dönemde, Kanun-i Esasi (1876) ile de hukuken kaldırılmıştır... Bu uygulamadan sonra tahta en büyük erkek evladın geçmesi ilkesi (ekberiyet ilkesi) yürürlüğe girmiştir.
Meşrutiyetin hakkı üçtür
Meşrutiyet'in ilanı, genel olarak siyasal modernleşmemiz, özel olarak da demokrasi tarihimiz açısından çok önemli bir kırılma noktasını ifade eder. Meşrutiyetin ilanıyla birlikte çok partili (çok aktörlü, çok cemiyetli) modern siyaset başlamıştır. Tanzimat'tan beri demokratikleşme süreci, yerel meclisler ve yerel seçimler bazında, çeşitli meclisler ve danışma kurulları bağlamında ilerliyordu. 1876 tarihli I. Meşrutiyet döneminde genel seçimler yapılmış ve halkın seçtiği temsilcilerden oluşan Meclis-i Mebusan kurulmuştu. Padişah tarafından atanan üyelerin meclisine ise Meclis-i Ayan deniyordu. Her ikisinin birleşik haline Meclis-i Umumi deniyordu. Bu meclis sistemi, İngiltere'nin iki kanatlı (Avam Kamarası ve Lordlar Kamarası) benzemekteydi. Osmanlı halkı genel seçimlerle 1876 yılında tanışmıştı ama bu seçimler çok partili seçimler değildi. Ayrıca seçilme şartları da çok katıydı. II. Meşrutiyet'in ilanı sonrası yapılan seçimler ise günümüzdeki seçimlere benzer şekilde, çok partili modern seçimler olarak değerlendirilmiştir. Bu açıdan modern siyaset tarihimizi 1908'den başlatabiliriz...
Reklam
Günümüzde bazı tarihçiler, imparatorluk kelimesinin emperyalizmi çağrıştırdığını düşünerek İmparatorluk kelimesini kullanmak istemiyor. Fakat bu doğru bir yaklaşım değildir. İmparatorluk, içinde değişik etnik kökene, dine ve dile sahip çok sayıda toplumsal grubu barındıran devlet demektir. Osmanlı bu bağlamda bir imparatorluktur. Emperyalizm ise sömürgecilik anlamında kullanılmaktadır. Emperyalizm kavramı, sosyalistler tarafından, kapitalist devletleri eleştirmek için sonradan icad edilmiş bir kavramdır. Osmanlı bu tartışmanın dışındadır. Osmanlı İmparatorluğu, tarihinin hiçbir devrinde sömürgeci olmamıştır; asimilasyon politikası uygulamamıştır... Tarihçi Arnold Toynbee, tarihte iki buçuk imparatorluk olduğunu söylemiştir. İki büyük imparatorluk Roma İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğudur. Yarım imparatorluk ise Britanya İmparatorluğu yani İngiltere'dir. Yine tarihçiler, tarihte iki büyük barıştan (pax) bahsederler; bunlar “Pax Romana” (Roma Barışı) ve “Pax Ottomana” (Osmanlı Barışı) olarak isimlendirilmiştir. Dünya tarihi açısından baktığımızda Osmanlı İmparatorluğu, aynı hanedan tarafından yönetilmiş en uzun imparatorluk olarak kayda geçmiştir. Bu vasfı sebebiyle Osmanlı, büyük devletler tarafından merak edilmiş ve her yönüyle araştırılmıştır ve halen de araştırılmaya devam etmektedir. Osmanlı Arşivleri başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere dünyanın bütün ülkelerinden gelen araştırmacıları tarafından ziyaret edilmektedir...
Abdülhamit'in, İngiltere ve Fransa'ya karşı denge unsuru olarak Almanya'ya yakınlaşma politikası, İttihat Terakki zamanında da sürdürülmüştür. Savaş öncesi süreçte büyük devletler arasında ittifaklar teşekkül ederken İttihat Terakki yönetimi de Osmanlı'yı bu ittifaklardan birine dâhil etmek istemiştir. Ancak Osmanlı'nın
Sayfa 110Kitabı okudu
1876 yılı, her bakımdan ilginç ve önemli bir yıl olmuştur. 1876 yılının başında Abdülaziz tahtta oturuyordu; yılın ortalarında V. Murat, yılın sonunda ise II. Abdülhamit tahtta oturuyordu. Bir yıl içinde tam üç padişah görev yapmıştır. Bu da devletin itibarı ve siyasi istikrar açısından olumsuz bir durumdur... Yine 1876 Meşrutiyet'in ilan edildiği önemli bir yıldır. 1876'nın başında "mutlak monarşi” olarak nitelenen rejim, 1876'nın sonunda “anayasal monarşi” (meşruti monarşi) olmuştur. Aslında meşruti (sınırlanmış) monarşiden önceki rejim de mutlak monarşi değildi. Padişahı sınırlayan şer'î hukuk ve örfî hukuk vardı. Özellikle şer'î hukuk, değiştirilemez bir anayasa hükmündeydi. Dolayısıyla bir önceki rejimi de dini bir nevi meşruti monarşi olarak niteleyebiliriz. Konu üzerinde özel araştırma yapan Şentop'un tespitine göre, İslam hukukundan kaynaklanan, hükümdarı yasama ve yürütme alanlarında sınırlayan esaslar, Osmanlı'da “mutlak iktidar” anlayışına yol açmamıştır. Buradan hareketle, Osmanlı Devleti'nde “dini esaslara dayalı ama teokratik olmayan bir "sınırlı iktidar” anlayışının geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca padişah fiilen de sınırlanıyordu. Klasik dönemde padişah, taşrada yerel güçler tarafından, merkezde ise Yeniçeriler ve ulema sınıfı tarafından sınırlanıyordu. Modern dönemde de bürokrasi, ordu ve aydınlar, iktidarı fiilen sınırlayan unsurlardı... Dolayısıyla Osmanlı, hiçbir dönemde mutlak bir monarşi olmamıştır...
Bazı tarih kitaplarında Meclis-i Mebusan'ın tatil edildiği tarih olan 1878 ila yeniden açıldığı 1908 tarihi arasındaki döneme “istibdat dönemi” denilmektedir. İstibdat kelimesi diktatörlük anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu ifadeyle Abdülhamit'e müstebit (diktatör) onun dönemine de diktatörlük dönemi denilmektedir. Bu haksız ve aşırı
26 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.