Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

1. Cilt (1839-1924)

Türkiye Siyaset Tarihi

Cemal Fedayi

Türkiye Siyaset Tarihi Gönderileri

Türkiye Siyaset Tarihi kitaplarını, Türkiye Siyaset Tarihi sözleri ve alıntılarını, Türkiye Siyaset Tarihi yazarlarını, Türkiye Siyaset Tarihi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Büyük Millet Meclisi adıyla kurulan meclis ilk toplantısını 23 Nisan 1920 Cuma günü yapmıştır. Cuma namazından sonra dualar ve salâvatlar eşliğinde gerçekleştirilen açılış töreni, bilinçli olarak Cuma gününe tesadüf ettirilmiş, bu sayede o günün kutsallığından faydalanılmak istenmiştir. Meclisin açılışındaki söz konusu dini hava dikkate değerdir; çünkü yoğun dini bir atmosfer yaratılmak istenmesi ile dinine bağlı halkın desteğini almak hedeflenmiştir. Kazım Karabekir Meclisin açılış şeklini, “tarihimizde hiçbir zaman bir açılış merasimi bu kadar koyu ve dindarane yapılmamıştır” sözleriyle tasvir etmiştir.”
Sayfa 146Kitabı okudu
Mondros Mütarekesi'nden sonra İttihat Terakki son kongresini 1 Kasım 1918 tarihinde, Talat Paşa'nın başkanlığında topladı. Kongrenin üçüncü gününde İttihat ve Terakki'nin bazı liderleri (Talat Paşa, Enver Paşa, Cemal Paşa, Bedri Bey, Azmi Bey, Bahattin Şakir Bey, Dr. Nâzım Bey, Dr. Rüsûhî Bey) İstanbul'u terk edip yurt dışına
Sayfa 132Kitabı okudu
Reklam
İttifak devletlerinin gerileme sürecinde barış sesleri de yükselmeye başlamıştı. 1917 yılından itibaren İttifak devletleri içinden barış isteyenler daha aktif olmaya başladılar. Avusturya Macaristan'da ve Osmanlı içinde, Almanya istemese bile, münferiden sulh (tek taraflı barış) isteyenler görüşlerini açıkça ifade etmeye başladılar. Hatta İstanbul'da, bu maksatla başarısız bir darbe teşebbüsünde bile bulunanlar olmuştu... (....) Bu darbe teşebbüsü Enver Paşa ile arası açılan Yakup Cemil tarafından gerçekleştirilmişti. Münferit sulh peşinde koşan Yakup Cemil, Enver Paşa'nın yerine M. Kemal Paşa'yı geçirmek istiyordu. Fakat başarılı olamamış ve idam edilmiştir...
Sayfa 130Kitabı okudu
Kudüs'ün düştüğü esnada M. Akif bir görev gereği Almanya'da bulunuyordu. Mehmet Akif Bey, o günlerde devam eden I. Dünya Savaşı'nda müttefikimiz oldukları halde Avusturya ve Almanya gazetelerinin Kudüs'ün düşmesini sevinçle duyurduklarını, “Kudüs Hıristiyanların eline geçti” haberlerini sevinçle karşıladıklarını, derin bir üzüntü ve hayret ile görmüştür.
Sayfa 128Kitabı okudu
İngiltere 2 Kasım 1916 tarihinde Balfour Deklarasyonu ile, aynı bölgede, Siyonistlere de mavi boncuk verdi. Filistin'de Yahudi devletinin kurulmasını destekleyeceğini bildirdi. Bu suretle son derece karmaşık olan Ortadoğu denklemine yeni bir oyuncu daha dâhil oldu. Sonuç itibariyle Şerif Hüseyin'e verileceği söylenen toprakların bir
Sayfa 125Kitabı okudu
Abdülhamit'in, İngiltere ve Fransa'ya karşı denge unsuru olarak Almanya'ya yakınlaşma politikası, İttihat Terakki zamanında da sürdürülmüştür. Savaş öncesi süreçte büyük devletler arasında ittifaklar teşekkül ederken İttihat Terakki yönetimi de Osmanlı'yı bu ittifaklardan birine dâhil etmek istemiştir. Ancak Osmanlı'nın
Sayfa 110Kitabı okudu
Reklam
Siyasetle uğraşan ordular savaşta başarılı olamazlar.
31 Mart Vak'ası veya 31 Mart Hadisesi olarak tarihe geçen olay yakın tarihimizin en tartışmalı konularından biridir. (...) 24 Temmuz 1908'den itibaren iktidar, resmen ve hukuken olmasa da, fiilen İttihat Terakki'ye geçmiştir. Her ne kadar doğrudan iktidar olamasa da dolaylı yollardan, çeşitli yönlendirmelerle, iktidarın
Meşrutiyetin hakkı üçtür
Meşrutiyet'in ilanı, genel olarak siyasal modernleşmemiz, özel olarak da demokrasi tarihimiz açısından çok önemli bir kırılma noktasını ifade eder. Meşrutiyetin ilanıyla birlikte çok partili (çok aktörlü, çok cemiyetli) modern siyaset başlamıştır. Tanzimat'tan beri demokratikleşme süreci, yerel meclisler ve yerel seçimler bazında, çeşitli meclisler ve danışma kurulları bağlamında ilerliyordu. 1876 tarihli I. Meşrutiyet döneminde genel seçimler yapılmış ve halkın seçtiği temsilcilerden oluşan Meclis-i Mebusan kurulmuştu. Padişah tarafından atanan üyelerin meclisine ise Meclis-i Ayan deniyordu. Her ikisinin birleşik haline Meclis-i Umumi deniyordu. Bu meclis sistemi, İngiltere'nin iki kanatlı (Avam Kamarası ve Lordlar Kamarası) benzemekteydi. Osmanlı halkı genel seçimlerle 1876 yılında tanışmıştı ama bu seçimler çok partili seçimler değildi. Ayrıca seçilme şartları da çok katıydı. II. Meşrutiyet'in ilanı sonrası yapılan seçimler ise günümüzdeki seçimlere benzer şekilde, çok partili modern seçimler olarak değerlendirilmiştir. Bu açıdan modern siyaset tarihimizi 1908'den başlatabiliriz...
İttihad-ı İslam kavramının bir devlet politikası haline getirilmesi ve pratik hayata yansıtılması, şüphesiz II. Abdülhamit'in eseridir. Abdülhamit, Tanzimat'tan beri devletin resmi politikası olan Osmanlıcılık siyasetini kâğıt üstünde sürdürüyordu ama bunun fiilen işlemediğini, azınlıkların ayrılıkçı eylemlerine devam ettiğini görüyordu.
Reklam
(....) Osmanlı padişahları, güçlü zamanlarında, hilafet kurumunu ve halife unvanını pek kullanmamışlardı ve öne çıkarmamışlardı. Batılı ülkeler ve özellikle de Rusya karşısındaki gerilemeler sürecinde, gerilemeye paralel olarak hilafet kurumu da öne çıkarılmıştır...
Bazı tarih kitaplarında Meclis-i Mebusan'ın tatil edildiği tarih olan 1878 ila yeniden açıldığı 1908 tarihi arasındaki döneme “istibdat dönemi” denilmektedir. İstibdat kelimesi diktatörlük anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu ifadeyle Abdülhamit'e müstebit (diktatör) onun dönemine de diktatörlük dönemi denilmektedir. Bu haksız ve aşırı
1876 yılı, her bakımdan ilginç ve önemli bir yıl olmuştur. 1876 yılının başında Abdülaziz tahtta oturuyordu; yılın ortalarında V. Murat, yılın sonunda ise II. Abdülhamit tahtta oturuyordu. Bir yıl içinde tam üç padişah görev yapmıştır. Bu da devletin itibarı ve siyasi istikrar açısından olumsuz bir durumdur... Yine 1876 Meşrutiyet'in ilan edildiği önemli bir yıldır. 1876'nın başında "mutlak monarşi” olarak nitelenen rejim, 1876'nın sonunda “anayasal monarşi” (meşruti monarşi) olmuştur. Aslında meşruti (sınırlanmış) monarşiden önceki rejim de mutlak monarşi değildi. Padişahı sınırlayan şer'î hukuk ve örfî hukuk vardı. Özellikle şer'î hukuk, değiştirilemez bir anayasa hükmündeydi. Dolayısıyla bir önceki rejimi de dini bir nevi meşruti monarşi olarak niteleyebiliriz. Konu üzerinde özel araştırma yapan Şentop'un tespitine göre, İslam hukukundan kaynaklanan, hükümdarı yasama ve yürütme alanlarında sınırlayan esaslar, Osmanlı'da “mutlak iktidar” anlayışına yol açmamıştır. Buradan hareketle, Osmanlı Devleti'nde “dini esaslara dayalı ama teokratik olmayan bir "sınırlı iktidar” anlayışının geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca padişah fiilen de sınırlanıyordu. Klasik dönemde padişah, taşrada yerel güçler tarafından, merkezde ise Yeniçeriler ve ulema sınıfı tarafından sınırlanıyordu. Modern dönemde de bürokrasi, ordu ve aydınlar, iktidarı fiilen sınırlayan unsurlardı... Dolayısıyla Osmanlı, hiçbir dönemde mutlak bir monarşi olmamıştır...
III. Selim'den itibaren devlet politikası olarak, modern eğitim kurumları kurulmuştu; buradan Batı'yı bilen ve Batı'daki gelişmeleri takip eden yeni bir nesil ortaya çıktı. İşte bu nesil içinde Yeni Osmanlılar, eserleri ve eylemleriyle öne çıkan bir grup olmuştur. Aydın sınıfının ilk temsilcileri olan ve Yeni Osmanlılar denilen
26 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.