Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İkinci Kitap

Türkiye’de Sekülerleşme

Kadriye Durmuşoğlu

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Tesettür, dinin ve geleneksel dünyanın hayat kalıplarına katılmayı içerirken; moda, modernitenin zihniyet kodlarına referansla çağa ayak uymayı ifade eder. Ancak bugün Müslümanlar, bu ikisini form ve içerik olarak bir arada yaşar. Modayla tesettürün bir araya gelişi, tesettür hakkında zihinsel bir kırılmaya işaret eder. Burada sorun, giysinin bir yerlerde üretilip bir süre sonra moda hâline gelmesi değil, onun modaya uygun olma amacı doğrultusunda üretilmesidir. Mesele, giysinin belli bir zihniyet, sermaye ve arzu eliyle belli bir gidişat, akım ve hevesle dönüştürülmesi, bile isteye yeniden yapılandırılmasıdır. Tesettür, dini geleneğin zihniyet dunyasını temsil eder. Modernleşme projesi, onu geri kalmışlıkla suçlar. Tartışma, gelenek modernlik mücadeleleriyle sürdürülür. Aslında çatışma, bir zihniyet, bir hayat tarzı, bir dünya görüşü ve bir kültür mücadelesidir, ancak ilkeler ve değerler zemininde ele alınabilir.
Sayfa 383Kitabı okudu
Moda, bir “yenilik” saçmalığıdır. Yenilik, ortaya çıkar çıkmaz silikleşir, etkisizleşir. Moda, lüksün yaptığı tahribatı yapar. Çok masraflı olsa da “kullanım değeri” yoktur. Her türlü yarara, faydaya yabancıdır. Moda, gereksiz bir teşhir”dir. Bugün İslâmcı tüketim toplumundan sözediliyor. Ne pardesü ne çarşaf ne başörtüsü tarihe karışmıştır. Farklı olan, yeni ortamda bireylerin tesetmir üzerinden markalara özendirilmesidir. Böylece farz olan tesettür yerini markalı tesettüre bırakır. Sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış kite, artık sınıfına, imtiyazına uygun markalı, ayrışmış bir topluma dönüşür. 1920'lerden bu yana başörtüsünün kaldırılması, Cumhuriyet rejiminin modernist ve laikçi projesine bağlılık ve dâhil olma, geleneksel veya İslâmi örtünme, bu proje ve bağlılığa kayıtsızlığı veya direnişi sembolize anlamına geliyordu. Artık belirli örtünme biçimlerinin kamusal görünümü, görüntüleriyle özdeşleşmeyi tanımlayan laik, Kemalist ve muhafazakâr, İslamcı milliyetçiliğe hizmet eden politik bir sembol olmuştur."
Sayfa 401Kitabı okudu
Reklam
1980'ler, kentin demografik yapısı ötesinde iletişim, ulaşım ve eğitim olanak. larının arttığı bir döneme karşılık gelir. 1950'lerde kentin demografik yapısında önemli değişime yol açan iç göç ve kentleşme 1980'lerde zirve noktasına ulaşa. rak niteliksel bir görünürlük arz eder. 1950'lerdeki birinci kuşak göçmenlerin aksine, göçün hızlanan temposuna bağlı yeni gelenleri, kültürel dokuları içinde hazmetmeyi başaramayan büyük kentlerde değer ve normlarını baskın kılmaya başlar. Kendi-yerli nüfus, kentin ücra köşelerinde ve hayat alanlarının sınırları içine girmeden yaşayan insanları bir anda yanı başlarında bulur. Bu nedenle 1980 sonrası öncesiyle kıyaslandığında, bu dönemde kırsal kesimin kenti fethinden söz edilir.210 Ancak bu fetih, 1980'leri, arabeskleşmenin inanılmaz bir tırmanışa geçtiği yıllar olarak kayıtlara geçirir. Nasıl seçkinler, halka rağmen halk için yeni bir kültür yaratma gayesiyle devletin bütün imkânlarını seferber etmişlerse, halk da resmi kültüre rağmen kendisi için bir kültür yaratır. Önceleri gettolarda bir alt kültür ola rak yaşama mücadelesi veren arabesk, hızla popüler bir nitelik kazanarak büyük kendere kendi rengini verir. Uzunca bir süre aydınlara günah olarak vazife gören alaturka, yerini 1980'lerde arabeske bırakır. Arabesk, sadece bir müzik rüzgârın adı değil, bir hayat tarzının adıdır, beğenilmeyen her şey, her davranış biçimi ans besk diye ifadelendirilir2!)
Toplumda yaygınlaştırılmaya ve özellikle bilinçli politik kararlar sonucu örgütenmeye çalışılan cinsellik, düşünemeyen ve üretemeyen kitleler oluşturmak için ideal bir araçtır. Cinselliğin bilinçli bir şekilde pompalanması, özellikle gelişen genç nesiller üzerinde oldukça etkin kılınmaya çalışılan bir silahtır. Yoğun cinsel duygu ve ortamların tazyiki altında kalan genç kuşaklar duygusal arayışlara girer, düşünme ve akletme yetileri geri planda kalır. Böylece kapitalist sistemin devamiyeti için gerekli olan düşünemeyen ve üretemeyen bir kide, sağlam bir tüketici profili ortaya çıkar. Eğitimin her kademesinde sınavlara endeksli, bir yarış atı gibi koşullandırılan genç lk, yoğun sınav sendromu ve fobisi altında zamanını güya dinlenme amaçlı kurgulanmış konsantre cinsel atmosferli mekanlarda geçirir. Türlü cinayetler, sokakları mesken tutmuş tinerci ve gaspçılar; yaşanılan değer çatışması ve değer boşluğunun neticesidir. Ortaya çıkan manzara sistemin bilinçli kurguladığı tezgâh olmasa dahi sistemin kendisinin ve üzerine yaslandığı çarpık değerlerinin doğal bir ürünüdür!”
Cumhuriyet devriminin eğitim konusundaki gayesi, eğitimin birleştirilmesi ve bütünleştirilmesini sağlamak, ulusal eğitimi hâkim kılmak, eğitim alanında yapılan devrimlerin uygulanmasında sorun teşkil eden kişisel alışkanlıkları ve din etkenlerini ortadan kaldırmaktır. Sözde eğitimdeki ikilik ortadan kaldırılacak ve Müslüman olsun veya olmasın ilk eğitim (ilköğretim) devlet yetkisi alanı içine alınacaktır. 3 Mart 1924'te çıkarılan üç yasa (Hilafetin Kaldırılması, Tevhid-i Tedrisar Kanunu, Şeriye ve Evkâf Bakanlığının kaldırılması) seküler sistemi ayakta tutmayı hedefler. Laiklik, devletin vatandaşlarını kendi ana dilinde eğitmesini gerektirir. Seküler eğitim, seküler düzeni koruyacak yegâne aygıttır. Hatta yıllar sonra başörtülü eğitim savunusu, İaikliği ayakta tutan eğitim sisteminin hedef alınması diye gösterilir. Tevhid-i Tedrisat Kanunu'yla mevcut dini öğretim kurumları tamamen kapatılır. Türkiye'de, dini, ahlâki, ilmi ve kültürel ihtiyaçlar inkâr edildikten, halkın milli ve insani hakları baskı altına alındıktan sonra devlet kadrosunda muhafaza edilen Diyanet Teşkiları için zaruri mütehassısların yetiştirilmesi için bile bir kaynak düşünülmez ve âdeta din müessesesi, tedrici bir ölüme terkedilir.7
Bir Osmanlı insanı, ahşap yerine biraz sağlamca kârgır bır ev yaptırdığında “dünyaya kazık mı çakacaksın” diye ayıplanır. Çünkü müminin bu dünyadaki hâli, bir ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gibidir hadis-i şerifiyle şekillenmelidir.Müslümandan dünyaya ev sahibi gibi değil, bir kiracı gibi yerleşmesi beklenir. Eski Türk evleri, dışından sade, gosterişsiz olsa da insanı gibi içiyle apayrı bir dünya ve huzur âlemidir.Dıştan göze batmaz, hasedi üzerine çekmek istemez.İslami hassasiyet, mimaride böyle yansır. Yapılar içi ve dışıyla gösteriş için değil, ihtiyaç ve sükünet için tasarımlanır. Geçici bir hayatın gerektirdiği şekilde, savurganlık ve israftan uzak kalınır. İnsani ihtiyaçlar, makûl bir denge gözetilerek temin edilir, hazcı (hedonist) ve bencil bır konfor anlayışından kaçınılır, kadının ve erkeğin özgürlük alanını oluşturur; konfor değil, sadelik; gösteriş değil, ihtiyaca yönelik; karmaşa değil, sükünet hâkımdır. Kasvetli beton yığınlarda yaşantı yerine, eski gravürlerde görüldüğü gibi yeşillikler içinde fıtri mekanlar, inşa edilir.
Sayfa 372Kitabı okudu
Reklam
Canatan, eğitim kurumu dinden bağımsızlık temellerine, yani sekülerlik ideolojisine göre düzenlenmişse böyle bir eğitimden geçenlerin ve yükselenlerin, dini duşunce ve pratiklerini geliştirmelerinin düşünülemeyeceğinin altını çizer. Fakat yapılan araştırmaların eğitim olayının ideolojik boyutlarını geri plana atıp “Eğitim görmüş ve dolayısıyla aklı ve zihni gelişmiş insanlar dinden uzaklaşıyorlar. Demek ki din, zavallı ve eğitimsiz kimselerin bir meselesidir” şeklinde bir söylem içinde sunulmaları aldarıcı bulur. Ona göre bu, sapla samanı birbirinden ayıramayan zavallıların ya da böyle değilse ideolojik yönlendirme yapmak isteyenlerin bir oyunudur. Bir kişi, eğitim aldığı için dindarlaşabilir; bir kişi, eğitim aldığı için dinden uzaklaşabilir. Ama sistematik olarak eğitim alanlar dinden uzaklaşıyorsa, bu bizzat eğitimden değil, eğitimin karakterinden (ideolojik öncüllerinden ve felsefesinden) kaynaklanır.2!€
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.