Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Üç Ekoloji - Sayı 3 (Yaz-Güz 2004)

Üç Ekoloji

Üç Ekoloji - Sayı 3 (Yaz-Güz 2004) Sözleri ve Alıntıları

Üç Ekoloji - Sayı 3 (Yaz-Güz 2004) sözleri ve alıntılarını, Üç Ekoloji - Sayı 3 (Yaz-Güz 2004) kitap alıntılarını, Üç Ekoloji - Sayı 3 (Yaz-Güz 2004) en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bugün her şeyin hızla oluşup bozulduğu, değişimin süratlendiği bir zaman diliminde yaşıyoruz. Bunun sonucu olarak da gelmesi beklenen bir gelecek yok. Geçmiş ise çoktan tüketilmiş olanı temsil ettiğinden, herhangi bir anlam ifade etmiyor. Dolayısıyla postmodern toplumlar bir ''sonsuz şimdi'' içinde yaşıyorlar.
Fatmagül Berktay ile söyleşiden
Feminist teoride de feministler çok uzun bir süre iktidar pistir, elimizi bulaştırmayalım falan yaptılar. Elinizi bulaştırmadığınız sürece orada pislik devam ediyor. Böyle bir tavrın neye faydası var, ne anlamı var. Ben bir çok yerde yaşamış durumdayım, mesela üniversiteye çok geç girdim. O zaman şunu farkettim, keke benim elimde bir güç olsaydı. O zaman hakikaten bir şey değişebiliyor. Bunu aklımızda tutmamız, bilinçli olmamız gerekiyor. Çünkü iktidar yozlaştırır. Ama bir yandan da bugün bile bir takım ortamlada bir fark yaratabilirsiniz. Farklı bir güç anlayışıyla, yani birlikte güçlenmek şeklinde bakarsanız bir şeyler yapabilirsiniz. Hiçbir şey yapamazsınız anlayışından uzak duruyorum ben.
Reklam
Gerçekliğin seyreldiği, silikleştiği, sertliğinden arındırıldığı, köşelerinin yontulduğu, sanallığın bir hafifleme aracına dönüştüğü bu toplumda felaket huzur kaçırıcı bir ağırlık olarak görülmektedir. Her türlü felaketin medyatik bir kayda indirgenerek, seyirliğe dönüştürülerek, televizyonda sigorta şirketlerinin reklamlarıyla birlikte gösterilerek taşıdığı sarsıcı boyuttan arındırıldığına tanık oluyoruz. ''Normalliğin'' kurumlaştığı postmodern toplumda kendi içindeki acıya duyarsızlaşan, kendi iç yıkımının üzerini örtmeye çalışan birey yakın çevresindeki ve dünyadaki felaketlere karşı da kayıtsız bir dönüşüyor.
İkinci olarak sorumluluğumuzu dağıtmaktayız. Cohen, şiddet içeren suçların kalabalık bir caddede hiç kimse tarafından müdahale edilmediği için işlenebilmesine yol açan 'pasif seyirci etkisi'nden uzun uzun bahsetmektedir. Bireyler bir başkasının müdahale etmesini bekleyerek kişisel sorumluluklarını grubun kolektif sorumluluğu içine dahil etmektedirler. Seyirci etkisinin önemli sonuçlarından birisi, ortamdaki kişi sayısı arttıkça herhangi bir bireyin tek başına müdahale etme gücüne sahip olduğu duygusunun azalmasıdır. Savaş ve baskı zamanlarında bir toplumun bütünü bile aciz bırakılabiliyor. İklim değişikliği ile ilgili olarak biz hem seyirciyi hem de suçlu, bu da yalnızca inkarımızı güçlendirebilecek bir iç çatışmadır.
Gazeteler aynı nüshalarında hem düzenli olarak korkunç iklimsel uyarılarda bulunuyorlar, hem de durmaksızın Rio'da hafta sonu tatillerinin reklamını yapıyorlar. İnsanlar, benim arkadaşım ve ailem de dahil olmak üzere, ciddi endişelerini belirtebiliyor, sonra aynı hızla bunu kafalarından çıkararak, yeni bir araba alabiliyor, klimayı açabiliyor, ya da tatil için dünyanın diğer ucuna uçabiliyorlar.
İnsanlar çevresel felaketleri ya çok büyük tehditler olarak algılayıp bedeli ne olursa olsun önlenmesini isterler, ya da göz ardı edilmesi gereken bir propaganda malzemesi olarak görürler. Bir felaket karşısında ölçülü bir tepki vermek insanın güçlü bir özelliği değildir. Birçok faktör çevresel tehditlere karşı yukardaki gibi bir ya hep ya hiç tepkisi yaratsa da bunların en önemlilerinden biri insanların inançların içinde tutarlılık arama eğilimde olmasıdır. İnsanlar yeni edindikleri bilgiyi varolan görüş ve inanç yapısının görece sabit ve değişime karşı dirençli olmasını sağlar. Bu görünüşte rasyonel bir eğilim olmasına rağmen, sosyal psikologların önyargılara saplanma diye adlandırdıkları durumda olduğu gibi önsezilere aykırı bazı sonuçlara yol açar.
Reklam
Stanley Cohen ''States of Denial, Knowing About Atrocities and Suffering''(İnkarın Halleri, Zulmü ve Acı Çekmeyi Tanımak) adlı harikulade kitabında, belli bir düzeydeki farkındalığın inkarının bilgiye doymuş toplumlarda olağan bir durum olduğunu söyler. ''İnsanların gerçeği kabul etmeye itilmesi değil gerçeklikten çekilip çıkartılması gereklidir'' der. Cohen'in tanımına göre inkar, temel bir paradoks içerir -bir şeyi inkar edebilmek için belli bir düzeyde onun varlığını ve ahlaki sonuçlarını kabul etmek gereklidir. Bu da Cohen'e göre eşzamanlı bir 'bilme ve bilmeme' durumudur.
Dilaver Demirağ'ın yazısından
Halihazırda bu fonların Türkiye ile ilgili bölümü ne yazık ki bu ülkedeki bir çok STK tarafından hortumlanıyor(bununla tüm STK'ları zan altında bırakmak istemiyorum, içlerinde az sayıda olsa da bu fonları doğru kullananlar var bildiğim kadarı ile, bu nedenle sözüm hortumcu STK'lara). Buna en somut örnek olarak AB fonlarının çevre ile ilgili bölümünde devlet ve sermaye eli ile kurdurulmuş TEMA ve DHKD gibi STK'lar ile onların güdümündeki kuruluşlar eli ile hortumlanıyor. AB denetim heyetine göz boyayıcı birkaç şey gösterip fonun büyük bölümü cebe atılıyor, kalanı ise göstermelik harcanıyor. Dahası bunlar tam bir tekel olarak su başını tutan dev misali onların yandaşı olmayanların bu fonlardan yararlanmasını engelliyorlar. Ne yazık ki bu hortumlamalar engellenemiyor. Çünkü proje kurulunda onların temsilcileri var. Bu noktada yurt dışı yeşiller bu konuya müdahil olup bu durumun önüne geçebilirler. Ama asıl önemlisi bu kurullara yeşillerden temsilciler girmesini sağlayabilirler, fonlardan yararlanabilecek temiz STK'lar konusunda yeşillerden düşünce alabilirler. Böylece o fonların doğru yerlerde kullanılmasına imkan verilir.
Sayfa 132Kitabı okudu
TV zaten atomlaşma yaşayan, yabancılaşan insanları bu konuda daha da şiddetlenen bir tutumla giderek her şeye karşı kayıtsız kılıp, olayları sadece izlemekle yetinir hale sokuyor.