Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Vakıat Tercümesi

Üftade’den Aşk Dersleri

Aziz Mahmud Hüdayi

Üftade’den Aşk Dersleri Hakkında

Üftade’den Aşk Dersleri konusu, istatistikler, fiyatları ve daha fazlası burada.
10/10
2 Kişi
10
Okunma
3
Beğeni
1.029
Görüntülenme

Hakkında

Üftâde'den Aşk Dersleri adıyla yayımladığımız bu eser Celvetî pîri Üsküdarlı Azîz Mahmûd Hüdâyî ile mürşidi Mehmed Muhyiddîn Üftâde Hazretleri arasında geçen ledün sohbetlerinin tercümesidir. Bu sohbetler, Hüdâyî'nin, Üftâde'ye intisap ettiği 1576 yılının son aylarında başlamış, sülûk çıkardığı üç sene boyunca (1 Şubat 1579) devam etmiştir. Notların aslı Arapça'dır. Elinizdeki bu tercüme Hüdâyî'nin dervîşlerinden Mehmed Muizziddîn Efendi'ye aittir. Fakat bu tercüme de bilâhire mütercimin kendisi veya bilmediğimiz bir başkası tarafından yeniden elden geçirilmiştir. Bazı nüshalardaki büyük farklar bunu göstermektedir. Üftâde'den Aşk Dersleri aslına bakılırsa iki büyük yol tecrübesinin bizlere bıraktığı çok büyük bir mirâstır. Üftâde'nin âlem-i manâdan âlem-i şuhûda süzülüp gelen sözleri yani Bursa kâdılığından aşka düşüp de huzura gelen Hüdâyî'ye yaptığı bu dersler pek çok ledün sırrını ihtivâ etmesi bakımından bir dürr-i yektâdır ki benzeri yoktur. İslâmî ilimlerde yetkin bir âlim olan Hüdâyî, Üftâde gibi bir kalp kalaycısının eline düşünce üç sene gibi kısa sayılabilecek bir zaman içinde varlığının manâsını tabîattan nefse, nefsten rûha ve sırra yükseltmiş, bu çerçevede sohbetler de gittikçe derinlik kazanmıştır. Üftâde'den Aşk Dersleri gül bahçesine girenlere hitap eder. Öyleyse Üftâde'nin bülbülü olmalıdır…
Çevirmen:
Mustafa Tatcı
Mustafa Tatcı
Tahmini Okuma Süresi: 4 sa. 25 dk.Sayfa Sayısı: 156Basım Tarihi: Kasım 2020Yayınevi: H Yayınları
ISBN: 9786057670328Dil: TürkçeFormat: Karton kapak
Reklam

Kitap İstatistikleri

Kitabın okur profili

Kadın% 54.2
Erkek% 45.8
0-12 Yaş
13-17 Yaş
18-24 Yaş
25-34 Yaş
35-44 Yaş
45-54 Yaş
55-64 Yaş
65+ Yaş

Yazar Hakkında

Aziz Mahmud Hüdayi
Aziz Mahmud HüdayiYazar · 8 kitap
Osmanlı devri İstanbul velîlerinin büyüklerindendir. Asıl adı Mahmûd’dur. “Hüdâyî” ismi ve “Azîz” sıfatı kendisine sonradan verilmiştir. Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri’nin neslinden olup, “seyyid”dir. Bunu ilâhîlerinin birinde: Ceddim ü pîrim sultan Sen’sin yâ Rasûlâllâh diyerek kendisi de ifâde eder. Koçhisar’da doğmuş, çocukluğu Sivrihisar’da geçmiştir. O, bir asra yakın ömür sürmüş ve sekiz pâdişah devrini idrâk etmiş bir gönül sultânıdır. Asrında, gerek eserleri, gerekse sohbet, irşad, vaaz ve nasihatleri ile ümmet için bir feyiz kaynağı olmuştur. İlim, tasavvuf ve edebiyat sahalarında parlak bir hüviyete sahip bulunan Hüdâyî Hazretleri, mâneviyat rehberleri arasında müstesnâ bir mevkii hâizdir. O, kuruluş yıllarında Şeyh Edebali Hazretleri’nin yapmış olduğu kıymetli irşad, hizmet ve faâliyeti, aynı aşk, vecd ve heyecanla yürütebilen nâdir bir mânevî şahsiyettir. Allah rızâsı istikâmetinde ihlâs, samîmiyet ve gayret üzere hareket eden Hüdâyî Hazretleri, sahip olduğu zâhirî ve bâtınî liyâkat sebebiyle de hem pâdişahların hem de bütün tebaanın sevdiği bir Hak dostu olarak tebârüz etmiştir. Osmanlı’nın yükselişten yavaş yavaş duraklamaya doğru seyir takip eden bir devrinde yaşayan Hüdâyî Hazretleri, bir yandan sultanların âdil, gayretli ve mâneviyat bakımından güçlü ve zinde olmaları için büyük himmetler sarf etmiş, bir yandan da birtakım kargaşadan bunalan devlet ricâlinin ve halkın gönül yaralarını âdeta hâzık bir hekim gibi sarmasını bilmiştir. Bundan dolayı hemen herkes, onun sohbet, irşad ve hizmet sofrasına koşarak ferahlamış; dergâhı, gönüllerin huzur ve saâdete kavuştuğu bir mekân olmuştur. Gerçekten onun devri, saâdetle felâketin birbirini takip ettiği çileli bir zamana rastlamaktadır. Zira siyâsî bakımdan gittikçe artan ve ictimâî bünyeyi de son derece sarsan çalkantılar, bu devirde görülmeye başlamıştır. Askerdeki disiplin ve nizâmın sarsılıp bozulmasının, 2. Genç Osman’ı fecî bir sûrette katletme derecesine ulaştığı ve 4. Murad’ın tahtının önünde sadrâzamı Hâfız Ahmed Paşa’nın yeniçeriler tarafından parçalanıp kanlarının tahta bile bulaşmış olduğu düşünülürse, o günlerin siyâsî ahvâli daha iyi anlaşılır. İşte böyle çalkantılı bir devirde İslâm tasavvufunun tesellî edici nefhasıyla Hakk’ın ve hakîkatin sesine çağıran Hüdâyî Hazretleri, dergâhına diğerlerine nazaran çok farklı bir hüviyet kazandırmıştır. Öyle ki, devlet idâresinde azl ve nefyedilen kimselerin ve cemiyette zuhûr eden anarşinin önünden kaçanların sığındıkları yegâne yer, onun dergâh-ı şerîfi olmuştur. Nitekim Halil Paşa, Dilâver Paşa ve Ali Paşa gibi zevât, başları her dara düştükçe bu dergâha sığınmışlardır. Bu yönüyle Hüdâyî Hazretleri’nin dergâh-ı şerîfi, kimsenin zarar ve ziyânının erişemeyeceği, günümüz tâbiriyle bir nevî dokunulmazlığı olan emîn bir mekân hüviyetine bürünmüştür. Denilebilir ki, o zamanlar Osmanlı mülkünde bu mekândan başka hiçbir dergâh, bu kadar hürmet ve ihtirâma nâil değildi. Burada Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri’nin böyle bir makâmı hâiz oluşu ve sahip bulunduğu müstesnâ liyâkati elde edişinin nasıl tahakkuk ettiği üzerinde hâssaten ve dikkatle durmak gerekir. Zira onu bu kemâle ulaştıran metod, mâneviyat yolunda yürüyenlere müstesnâ bir numûne-i imtisâldir.