Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Tehlikeli Hareketlerle Geçen Bir Yılın Güncesi

Umutsuz Olma Cesareti

Slavoj Zizek

Umutsuz Olma Cesareti Gönderileri

Umutsuz Olma Cesareti kitaplarını, Umutsuz Olma Cesareti sözleri ve alıntılarını, Umutsuz Olma Cesareti yazarlarını, Umutsuz Olma Cesareti yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kişinin radikal olarak sorumlu olduğu şey, şeylerden keyif alma biçimidir – keyif, bu durumda hiç kimsenin bir kurbandan ibaret olmadığı anlamına gelir. Cinsel şiddet faillerini suçlu kılan, çıkmazlarını ona bir cinsel şiddet edimiyle tepki vererek öznelleştirme biçimleridir – keyif alma biçimi mizin tam sorumluluğu daima bize aittir ve bu bağlamda keyif almak, kurbanı haysiyetsizleştirmenin, ona ıstırap çektirmenin her biçimini kapsadığı için, dolaysız cinsellikle sınırlandırılmamalıdır. Kızını kliterodektomiye maruz bırakan fakir bir Somalili çiftçi, seks kölelerine tecavüz eden Batılı zengin bir sadistten daha az sorumlu değildir.
Sayfa 192 - Eksik Parça YayınlarıKitabı okudu
Norveç'te yenilerde olan bir olayda ise politik doğrucu tutum yeni bir boyuta erişmiştir. Nisan 2016'da çıkan bir habere göre, kendisini ırkçılık karşı feminist olarak tanımlayan genç bir adam, Norveçli solcu siyaset Karsten Nordal Hauken, evinde Somalili bir mülteci tarafından anal yolla tecavüze uğramış, mülteci daha sonra yakalanarak dört yıl hap se mahkum edilmişti. Cezasını tamamladıktan sonra yetkililer on Somali'ye sınır dışı edecekti. Hauken durumu öğrenince ne kadar suçlu ve sorumlu hissettiğini ifade ettiği bir dizi metin yayımladı "Yoğun bir suçluluk ve sorumluluk duyuyordum. Onun Norveç'te barınamamasının, Somali'de karanlık, belirsiz bir geleceğe gönde rilmesinin sebebi bendim." Hauken aynı zamanda tecavüzcüsüni "daha ziyade, adaletsiz bir dünyanın ürünü, savaş ve çaresizlike damgalanan bir yetiştirilme tarzının ürünü” olarak gördüğünü yazmıştı. Hauken uğradığı tecavüzün kendisinde bıraktığı travma tik etkiyi hiçbir surette inkâr etmiyor, bu krizden sağ kurtulabilmek için alkol ve uyuşturucuya sığındığını söylüyordu: Kendimi unutulmuş, görmezden gelinmiş hissediyorum. Ama konuşmaya cesaret edemiyorum, her yönden gelecek saldırılardan korkuyorum. Hiç bir kızın beni istememesinden, erkeklerin bana gülmesinden korkuyorum. Zorluk çeken genç adamlara daha fazla dikkat yöneltilmesi gerektiğini söylediğimde feminist karşıtı olarak algılanmaktan korkuyorum. Erkekler ve oğlanlar, duygularından bahsetmelerinde bir sorun olmadığını öğrenmek zorunda. Oğlanlar ve erkekler görmezden geliniyor. Benim durumumda bu, yıllar süren bunalım, istismar, yalnızlık ve tecritle sonuçlandı.
Sayfa 191 - Eksik Parça YayınlarıKitabı okudu
Reklam
(...) Paris gösterilerinin esrik anları, ideolojinin bir zaferini ete kemiğe büründürmüştür: İnsanları, büyüleyici mevcudiyeti bütün antagonizmaları bir anlığına imha eden bir düşmana karşı birleştirmiştir. Halka hazin ve kasvetli bir seçenek sunulmuştur: Ya bir flic'sin (onunla aynı bedenin parçasısın) ya da bir teröristsin (onunla dayanışma içindesin). Dolayısıyla sorulacak soru şudur: Bu seçenekler neyi örtbas ediyor? Örtbas etme işlevlerinin uygulandığı şey ne? Bu sorunun cevabının, söz konusu suçun ucuzca görelileştirilmesiyle hiçbir alakası yoktur ("Üçüncü dünyadaki korkunç katliamların failleri olan biz Batılılar, kim oluyoruz da böylesi eylemleri kınıyoruz?"). Cevap, pek çok liberal solcunun İslamofobi suçu işlemeye dair patolojik bir korku duymasıyla ise daha da az alakalıdır. Bu sahte solcular İslam'a yöneltilen her eleştiriyi Batılı İslamofobi'nin bir dışavurumu ilan eder; Salman Rüşdi lüzumsuz yere Müslümanları tahrik etmiştir ve bu yüzden (hiç olmazsa kısmen) kendisini ölüme mahkum eden fetvadan sorumludur, vesaire. Bu tutumun sonucu, böylesi durumlarda bekleyebileceğimiz türdendir: Batılı liberal solcular suçluluk duygularını irdeledikçe, Müslüman köktenciler tarafından İslam nefretlerini gizleme çabasındaki riyakarlar olarak daha fazla suçlanmaktadır. Bu kümelenme, süperegonun paradoksunu kusursuzca yeniden üretir: Öteki'nin senden talep ettiğine ne kadar riayet edersen o kadar suçlusundur. İslam'a müsamaha gösterdikçe, üzerindeki baskısı da o kadar güçlenecektir...
Sayfa 189 - Eksik Parça YayınlarıKitabı okudu
(...) -ucuz bilgelik taraftarlarının bizi ikna etmeye çalıştığı gibi, en uygun zaman daha sonra, ortalığın yatıştığı an değildir. Zor olan, bir anın harareti ile düşünme edimini birleştirmektir. Sonucun ayazında düşünmek, daha dengeli bir hakikat doğurmaz- daha ziyade, hakikatin keskin ucundan kaçınmamızı sağlayarak durumu normalleştirir.
Sayfa 183 - Eksik Parça YayınlarıKitabı okudu
Birinci nesil İsrailli liderlerin, Filistin toprakları üzerinde hak iddia etmelerinin evrensel adalete dayandırılamayacağını, aralarında arabuluculuğun mümkün olmadığı iki grup arasında bir fetih savaşıyla karşı karşıya olduğumuzu açıkça itiraf ettiğini görmek epey ilgi çekicidir. Yor İsrail'in ilk başbakanı David Ben-Gurion şöyle yazmıştı: Araplar ile Yahudiler arasındaki ilişkilerdeki sorunların ağırlığını herkes görebiliyor. Fakat bu sorunların çözümünün olmadığını hiç kimse görmüyor. Çözüm yok! Ortada bir uçurum var ve hiçbir şey iki tarafı birbirine bağlayamaz... Biz halk olarak bu toprakların bizim olmasını istiyoruz, Araplar da halk olarak bu toprakların kendilerinin olmasını istiyor. Bugün bu açıklamadaki sorun açıktır: Toprak uğruna sürdürülen etnik çatışmaların ahlaki faktörlerden muafiyeti artık düpedüz kabul edilemezdir. Bir zamanlar komünist olup sonradan şanlı bir komünist karşıtına dönüşen Arthur Koestler, etkileyici bir içgörü detli sunmuştu: "Eğer güç yozlaştırıyorsa, bunun tersi de geçerlidir; zulüm de kurbanları yozlaştırır, gerçi bunu belki daha göze çarpmayan, trajik biçimlerde yapar."
Sayfa 163 - Eksik Parça YayınlarıKitabı okudu
Örneğin Holokost'un kilit ismi Reinhard Heydrich 1935'te şöyle yazmıştır: "Yahudileri Siyonistler ile asimilasyon partizanları olarak iki sınıfa ayırmalıyız. Siyonistler kati surette ırksal bir tasavvur iddiasındadır ve Filistin'e göç etmek suretiyle kendi Yahudi devletlerini inşa etmeye yardımcı olurlar (....) iyi dileklerimiz ve resmi iyi niyetimiz de onlara eşlik eder."
Sayfa 161 - Eksik Parça YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bütün totaliterliklerden çıkarılacak ders burada apaçık görülmektedir: Harici düşmana karşı bir savaş, er geç muhakkak dahili düşmana karşı bir savaş dönüşür.
Sayfa 159 - Eksik Parça YayınlarıKitabı okudu
Harris'e göre en kötüsü, din özgürlüğü adına başkalarının diledikleri inancı sergilemesine engel olmamamız gerektiğini söyleyen aydınlanmış, "hoşgörülü" bakış ve ona ilaveten, terörist köktenciliğin büyük otantik dinlerin korkunç biçimde saptırılmış bir versiyonu olduğu iddiasıdır.
Sayfa 156 - Eksik Parça YayınlarıKitabı okudu
Yenilerde Richard Dawkins ve Sam Harris, demokrasiden Hıristiyanlığa, insan haklarından bireysel özgürlüğe dek bütün dokunulmazlıklarımıza sert eleştirilerini yöneltirken, tuhaf biçimde İslam'ı bu eleştirilerden muaf kılan "regresif solcuları" eleştirmiştir: İslam'a yapılan en hafif saldırı bile derhal "İslamofobi" damgası yer, başka bir kültüre karşı hoşgörüsüzlük, Batılı kültür emperyalizminin zalim bir göstergesi olarak algılanır. Bu yaklaşımın (çok az da olsa) haklı bir yanı olmakla beraber, ona vereceğimiz karşılık, dini inanca yönelik en amansız itirazların bile din hususunda gizliden gizliye taraflı olduğunun tespitidir.
Sayfa 154 - Eksik Parça YayınlarıKitabı okudu
Böylece modern seküler Batı ile geleneksel toplumlar arasındaki nihai farka geliyoruz. Geleneksel toplumlar (Çin ideolojisindeki cennet gibi, bir yaşam tarzını devam ettiren simgesel otorite niteliğindeki) büyük Öteki'nin otoritesine hala tamamıyla güvenirken, seküler Batı sadece etikte değil siyasette de büyük Öteki'nin boşluğunu, tutarsızlığını, iktidarsızlığını gitgide daha fazla kabul etmektedir.
Sayfa 135 - Eksik Parça YayınlarıKitabı okudu
Reklam
(...) Lefort'un işaret ettiği gibi, oy kullanmak bir (kurban etme) ritüel(i), bir toplumun kendi kendini yok ettiği ve yeniden doğduğu bir ritüeldir.
Sayfa 135 - Eksik Parça YayınlarıKitabı okudu
Geleneksel (modern öncesi) toplumların bu sorunu çözme biçimi, sonuca yetki bahşederek onu "doğrulayan" aşkın bir güce (Tanrı, kral gibi) başvurmaktı. İşte modernitenin sorunu da burada yatar: Modern toplumlar kendilerini otonom, kendi kendini düzenleyen toplumlar olarak algılar, dolayısıyla dışsal (aşkın) bir otorite kaynağına artık itimat edemezler.
Sayfa 134 - Eksik Parça YayınlarıKitabı okudu
Çözüm, sorun gibi görünen şeyde gizliydi: Sıkıntıların asıl sebebi eski geleneklerin terk edilmesi değil, toplumsal hayatın rehber ilkeleri olarak işleyemediklerini günbegün sergileyen geleneklerin ta kendisiydi. Hegel'in Tinin Görüngübilimi'nin önsözünde ifade ettiği gibi, bir durumu ölçerken ve durumun problematik olduğunu kabul ederken kullandığımız standart, sorunun bir parçasıdır ve terk edilmelidir.
Sayfa 133 - Eksik Parça YayınlarıKitabı okudu
Radikal solun temel içgörüsü, krizlerin sancılı ve tehlikeli olmakla beraber engellenemez olduğu ve mücadelelerin böyle bir zeminde sürdürüldüğü ve kazanıldığıdır.
Sayfa 132 - Eksik Parça YayınlarıKitabı okudu
149 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.