Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Unutulmaz Köy Enstitüleri

Fakir Baykurt

Unutulmaz Köy Enstitüleri Gönderileri

Unutulmaz Köy Enstitüleri kitaplarını, Unutulmaz Köy Enstitüleri sözleri ve alıntılarını, Unutulmaz Köy Enstitüleri yazarlarını, Unutulmaz Köy Enstitüleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kafasının içine eğitim ışığı giren bir halkın yurdunu sömürge olarak elde tutmak zorlaşır.
Köy Enstitüleri Kuruluşu / 17 Nisan 1940
Babamın daha 8 yaşında kaybettiği babasının mezun olduğu Cilavuz Köy Enstitüsü gibi değerli eğitim alanlarının kuruluş yıl dönümü bugün 🍀 Babamın doyamadığı babasının çalıştığı ,hali hazırda hala eğitime devam eden küçük bir köy okulunda göreve başlamış olmanın , onunla aynı sınıfı 45 yıl sonra paylaşmış olmanın gururunu yaşamak nasip olmuştu. Köy enstitüleri kadar yararlı bir kurumun güzelliklerini sadece internet verilerinden değil aynı zamanda dedemin tuttuğu o güzel günlüklerden de öğrendim. Neden kapatıldı , ülkeye bu zarar niye verildi derken onlar gibi olmak da bizlere düşüyor.
Unutulmaz Köy Enstitüleri
Unutulmaz Köy Enstitüleri
🥰
Reklam
Şimdi gelelim Enstitüdeki günlük yaşama, derslere ve işe... İlkokul beşinci sınıfı bitirir bitirmez geldim Enstitüye. Köy okulları mayısın sonunda kapanır. Daha diplomalarımız yazılmadı. Belge düzenledi ler yerine. Belgelerimizi alıp yola düştük. 1943, haziran başı. Savaş içi. İkinci Dünya Savaşı bütün hızıyla sürüyor. Dünya kıran kırana dövüşüyor. Yurtlar bombalanıyor. Köyler, şehirler yanıyor. Almanlar Stalingrad'a kadar gitmiş. Ama durdurmuşlar. Türkiye savaşa girmemiş, ama savaşta gibi sıkıntıdayız. Ele gelir yetişkinlerin hepsi askere gitmiş. Köylerde daha çok yaşlılar ve kadınlar var. Çocuklar iş güç görüyor. Biz de Köy Enstitüsündeyiz. Enstitümüzü kuruyoruz, eğitim öğretim yapıyoruz. İlk alınan öğrenciler benim vardığımda dördüncü beşinci sınıfa gelmişti. Biz de birinci sınıftan başladık. Hemen eğitim öğretime soktular bizi. Yaz olduğu halde. Yarım gün kültür dersi görüyor, yarım gün iş yapıyorduk. İş ikiye ayrılıyor: Tarım işleri, sanat işleri. Bulaşık için, mutfak için bir iki işgören tutulmuş, ama hizmetlerin çoğunu kendimiz görüyoruz. Nöbet sıramız geçtikten sonra derslerimizi sürdürüyoruz. 14-15 şube var. Nöbet sıramız 14-15 haftada bir geliyor. Yarımşar günümüzü sürekli kültür dersine ayırırdık. Öteki yarım günlerimizi de bir hafta tarıma, bir hafta teknik çalışmalara verirdik. Kültür derslerimizde tarih, coğrafya, yurttaşlık bilgisi, aritmetik, geometri, fizik, kimya öğrenirdik.
Yani kaç şey? Hem suyu getiriyorsun, hem bileşik kaplar yasasını öğreniyorsun, künk bulup satın alıyorsun, yosunlanmasın diye içini ziftliyorsun, döşüyorsun, özel harçlarla birbirine bağlıyorsun, üstünü örtüp suyu salıyorsun akıyor. Yılanlı bir taş buluyorsun, yılan sağlık simgesi diye deponun alnına oturtuyorsun, bir de şiir yazıp törende okuyorsun. Bütün bunları yaptık o yıl.
Reklam
Köyde Eğitim kitabının sanıyorum hala bir benzeri yok. İncelemelere dayanan önemli bir kitap. Eğitim Yoluyla Canlandırılacak Köy kitabı çeşitli yönleriyle köy yaşamını anlatır. Özellikle eğitim sorunları yönünden... Aynı zamanda Köy Enstitülerini anlatır. İlköğretim Kavramı da bu konudaki önemli kitaplardan biridir. İş eğitimi ni, tarihçesini, ilkelerini, yararlarını geniş anlatır. Bu kitabında Enstitülere geniş yer verir. O işin başındayken Köy Enstitülerini yazılarıyla, kitaplarıyla açıklamıştır. Yapıtı yapıtla savunmak ona daha uygun gelmiştir. Zaten söz adamı değil, iş adamıydı. Yapıtları da ortadaydı. Onlar kendi kendilerini daha iyi savunurdu.
i.h.tonguç hakkında
Temrin okulunda, biliyorsunuz, işin bütünü değil, çoğu zaman bir parçası alınırdı. Örneğin bir yapıdan yalnız kapı, yada pencere yaptırılırdı. Yada sadece kapı kemeri, yada dört duvardan biri yaptırılırdı yada yalnızca merdiven. Not alındıktan sonra bunlar yıktırılırdı. Temrin buydu. Tonguç'un açtığı eğitbilim çığırında iş bütündür ve bir gereksinimden doğar. Köy Enstitüsü öğrencileri önce içinde yemek yiyeceği, yatıp uyuyacağı, ders yapacağı yapıları yaptı. Bunların hepsi birer gereksinimden doğan gerçek işlerdir. Hepsi birer "bütünlük" gösterir. Bir kapı iki pencere, bir de merdiven yapıp içinde uyuyamazsınız. Bütün yapı tam olacak. Bel ki bir kimse bütünden bağımsız kapı kemerini sağlam yapabilir. Ama acaba o kapı yapının bütünü içine yerleşince sağlamlığı sürecek mi? Yapılan işi, karşısına geçip bakarak değil, onu kullanarak, içine girip yaşayarak sınamak gerekir. Temrinden notunuzu aldınız mı onu yıkarsınız, sorun biter. Ama "bütün" sağlam olmayabilir. Yaptığınız yapı çürükse yıkılır, altında kalır, ölürsünüz. Temrinci iş anlayışı son derece eksiktir. Tonguç'un getirdiği anlayış daha ciddidir. Yaşamın gereksinmelerine yanıt veren bir anlayıştır. Şakaya gelmez, dalga geçmeye hiç gelmez. Tam yaşamdaki gibi sorumlu bir konudur.
Tonguç, önceki eğitimci lerin "temrin" yoluyla öğretim yöntemlerini beğenmiyordu. Onu değiştirip iş yaparak, üreterek eğitmeyi istiyordu. Bilirsiniz, Amerikalı eğitkenlerden John Dewey'nin bir görüşü var. Diyor ki: "Öğrencilere geometriden dikdörtgeni yada kareyi öğretecekseniz, çıtalardan bir çerçeve yaptırın. Ama sonuç olarak ortaya bir resim çerçevesi çıksın." Bu kadar.
Öğretmeni olan köy de o kadar azdı ki! O nedenle Tonguç, eğitmen çözümüyle birlikte deneme olarak başlattığı köy öğretmen okullarının Köy Enstitüsüne dönüşmesi için yasa tasarısı hazırladı. Meclis'te bu tasarıyı Saffet Arıkan'ın yerine gelen Hasan Ali Yücel savundu. Böylece Türkiye'nin 21 yerinde Köy Enstitüleri açıldı. Bunlar tarıma elverişli toprağı olan köylerde sıfırdan kuruluyordu. Köylerden alınan kız erkek öğrenciler gerekli yapıları yapmaya başladılar. Öğretim süresi beş yıl. Haftada 44 saat çalışma var; bunun yarısında kültür dersi yapılıyor, yarısı tarım ve teknik sanatlara ayrılıyor. Erkeklere yapıcılık, demircilik, marangozluk, yerine göre balıkçılık; kızlara dokuma, örgü, biçki dikiş, ev yönetimi, çocuk bakımı, ipek böcekçiliği, meyve ve sebzeleri işleme yöntemleri öğretiliyor.
Reklam
Bir değil Beş değil Milyonlarcasın maalesef Koyun gibisin kardeşim Gocuklu celep kaldırınca sopasını Sürüye katılıverirsin Ve adeta mağrur koşarsın salhaneye Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, Hani şu derya içinde olup, Deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf. Ve bu dünyada, bu zulüm Senin sayende. Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek Ve hâlâ şarabınızı vermek için Üzüm gibi eziliyorsak, Kabahat senin Demeğe de dilim varmıyor ama, Kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!
Sayfa 67 - Literatür Yayınları, 9. Baskı, 2023Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.