En Eski Unutulmaz Köy Enstitüleri kitaplarını, en eski Unutulmaz Köy Enstitüleri sözleri ve alıntılarını, en eski Unutulmaz Köy Enstitüleri yazarlarını, en eski Unutulmaz Köy Enstitüleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Ben üç şeyle övünmesini isterim Türkiye'nin: Atatürk'ün gerçekleştirdiği kendine dönüş
ve bağımsızlık politikası,
Hakkı Tonguç'un gerçekleştirdiği
demokratik eğitim ve
Nâzım Hikmet'in getirdiği insancıl, ulusal şiir."
Köy enstitülerini hep merak etmişimdir.Bu kitap köy enstitülerinde yetişen bir öğrenci-öğretmen olan Baykurt'un eseri olarak onun gözünden döneme ışık tutmuştur.
"Evet , bugün Türkiye köyleri 1940'ların köyleri değil. Çoğuna yol,su, elektrik gitti. Elektrik gözlerin önündeki karanlığı bir derece aydınlattı.Ama gözlerin ardındaki karanlık her yıl daha da büyümektedir."
"Yüzlerce yıl İngilizlerin sömürgesi olarak dayanılmaz baskılar altında yaşatılan Hindistan'ı kurtarmak amacıyla "edilgen direniş" adı verilen yöntemi yaşama geçiren Mahatma Gandi, halkının iplik eğirmeyi,kumaş dokumayı öğrenmesini istedi. Böylece İngiliz fabrikalarının üretimi kumaşlar yerine çok yalın giyinmeyi, eğer bu olamıyorsa çıplak gezmeyi önerdi. Konuşma yaptığı alana ateş yakıp, "Söylediğimi kabul edenler şimdi üstündeki İngiliz kumaşlarını ateşe atsın! Sonra bir daha kimse İngiliz kumaşı almasın !" dedi. Gandi'yi dinleyen halk bunu yaptı ve Hindistan , İngiliz sömürgesi olmaktan kurtuldu. Bir ulusa ille benim sattığımı alacaksın , ille benim fabrikalarımda dokunmuş kumaşı giyeceksin diye dayatmak olanaklı mıdır ? "
"Gözleri bağlanmış bir beygir, Seydi suyuna kurulmuş dolabı sürekli döndürüyor. Müdür 800 öğrenciyi toplayıp soruyor : "Fizik okuyorsunuz ; içinizde bu suyun debisini ölçen var mı ? Bu ders sizi ölçmeye , tartışmaya götürmüyorsa niçin okuyorsunuz ? Fizik sadece kitapta yazılı yasaları ezberlemek değildir." Bir süre sonra öğrenciler Enstitüye pırıl pırıl elektrik ışığını getirip o zavallı beygiri kurtarıyor."
Türkiye'nin çoktan beri bir köy sorunu olageldi, hala da var. Altı yüz yıllık Osmanlı devleti köyden vergi dedi aldı, asker demiş tüketesiye almış; ama köye şu diyecek hizmet götürmedi. Yalnızca, olup bitenlerin "kitaptaki yeri"ni gösteren bir hoca yolladı, o da çoğalan mollalar şehirde barınmadığı için. Köy kendi halinde, sert doğa koşulları içinde, yetersiz araçlarla, yaşamı kolaylaştırıcı bilgilerden yoksun durumda, varlıkla yokluk, açlıkla tokluk sınırında var kalmaya çalıştı.