Sayfa Sayısına Göre Uygarlığın Huzursuzluğu Sözleri ve Alıntıları
Sayfa Sayısına Göre Uygarlığın Huzursuzluğu sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Uygarlığın Huzursuzluğu kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Uygarlık bir sapma mıdır? Eğer uygarlık kavramını doğal olanla karşıtlık içinde düşünürsek bu soruya bir şekilde evet yanıtını vermemiz gerekir. Oysa modern metolojinin kabul etmeye pek yatkın olmadığı bir yanıttır bu
İnsanların hayatlarını yanlış ölçülere göre biçtiğini düşünmemek elde degil - gerek istedikleri, gerekse takdir ettikleri sadece güç, başarı ve refahken hayatın gerçek nimetlerini hafife alıyorlar.
Kesinlikle psikanalizin egemen gölgesi altmda yürüyebiliyor. Bu yönelişin temellerinde Freud'un çağında çok eleştirilmiş, yandaşlar kadar karşıtlar da kazanmış olan yazılan yatmaktadır. Freud her ne ka dar küçük gören söylemlerde bulunmuşsa da felsefeyle hep yakın dan ilgilenmiş.
Başlangıcından itibaren psikanalitik kuram din, sosyoloji, uygar lık tarihi ve güzel sanatlar alanlarına da yayılıp yansımaya başlamıştır. Bu yansımalar belki psikanalizin yüzyılımız eğilim ve dü şünceleri üzerine yaptığı en önemli etkidir.
Freud, 1907). 1912'deyse, belki en ünlü yapıtı olan Totem ve Tabu ile Freud, yalnızca dinin değil aynı zamanda uygarlığın da kökenlerini incelemeye başlamış ve bireysel Oidipus karmaşasıyla insanlığın tarihöncesi arasında koşutluklar ortaya çıkarmıştır.
Asıl amacı olan psikiyyatri ve tıp alanındaki etkisinin görece zayıfladığı sırada doruğa çıkmış görünen bir etki. Bugün özellikle uygulamalı sosyoloji denilebilecek olan politika, ekonomi ve eğitim konularında psikanalizin bulgulan olmaksızın hiçbir girişim değerli sayılmıyor.
Çünkü kitleler tembel ve bilinçsizdirler; içgüdüsel feragatten hoşlanmazlar ve bunun kaçınılmazlığı konusunda tartışma yoluyla ikna edilemezler. Kitleleri oluşturan bireyler, disiplinsizliğin dinginsizce uygulanması konusunda birbirlerini desteklerler. Ancak bir örnek oluşturabilen ve kitlelerin önder olarak
tanıdığı bireylerin etkileri aracılığıyla çalışmaya ve uygarlığın varlığının bağlı olduğu feragatlerde bulunmaya yöneltilebilirler.
Aşkın zirvesinde benlik ile duygunun nesnesi arasındaki sınır neredeyse yok olmaktadır. Aşık insan, duyuları tam aksini söylese de "ben" ile "sen"in bir olduğunu iddia eder ve hakikat buymuşçasına hareket etmeye de razıdır.
Binlerce yıl önce insanlar sürüler halinde zalim bir atanın sultası altmda yaşamaktaydı. Bu ata, sürünün bütün kadınlarını kendi elinde tutup, yetişkin oğullarını sürüdışıma atıyordu. Bu dışa atılan oğullar ayrı bir toplulukta, eşcinsel duygular ve davranışlarla yaşamak zorundaydılar. Bir rastlantıyla, ya da amaçlı olarak oğullar bir fırsat bulup babalarını öldürdüler ve yediler. Böylece öfkeleri doymuş fakat aynı zamanda totemcilik de başlamış oldu.
Eğer bunda başarısız olursa nevroz kaçınılmazdı. Bu olgu dizgisi her insanın kaderinde vardı. Ama bu bireysel kader insanlığın tarihöncesinde gerçekleşmiş bir olayın yansımasından ibaretti.
Nevrotik fantazilerde aynı düşünce tümgüçlülüğünü görmüştür. Buradan giderek nevrotik belirtilerle ilkellerdeki toplumsal ve kültürel görüntülerin ve uygarlığın kökenlerinin ortak temellerine ilişkin bir kuram gelişmeye başlamıştır.