Hiç kimse bendeki değişikliğin farkında değildi. Benim hiç uyuyamadığımın, durmaksızın kitap okuduğumun, aklımın gerçeklikten yüzlerce yıl, on binlerce kilometre uzakta bir yerde olduğunun hiç kimse farkına varmadı.
Gözlerimi kapatıp, atabileceğim en yüksek çığlığı attım. Fakat bu çığlık ağzımdan dışarı çıkmayı başaramadı. Dilim havayı titretmeyi başaramamıştı. Çığlığım, vücudumun içerisinde sese dönüşmeksizin yankılanmıştı sadece. O sessiz çığlık vücudumu dolaşmış, kalbimin titreşimleri durmuştu. Kafamın içi, bir an bembeyaz bir bulut tabakasıyla kaplanıverdi. Çığlığım, vücudumun en ücra yerlerindeki hücrelerime bile ulaşmıştı. İçimde bir şeyler ölmüş, bir şeyler eriyip gidivermişti. Patlayan bir havai fişek gibi, boşluktaki titreme benim varlığıma ait birçok şeyi, acımasızca kökünden yakıvermişti.
İşte benim hayatım böyledir. Daha doğrusu uyuyamaz hale gelmemden önceki hayatım böyleydi. Ana hatlarıyla söylemek gerekirse her gün aşağı yukarı aynı şeylerin tekrarıydı. Basit bir günlük tutuyordum, ama iki üç gün yazmayı unutunca neyin hangi gün olduğunu ayırt edemez hale geldim. Dün evvelsi günle yer değiştirse bile hiç tuhaf gelmeyecek gibiydi. Bu nasıl bir yaşam, diyordum arada sırada. Bunu söylerken bir sahtelik hissediyor değildim. Yalnızca şaşırıyordum işte. Dünle evvelsi günü ayırt edemememe, böyle bir yaşam içerisinde sıkışıp kalmış, yutulmuş olduğum gerçeğine.
Ne oldu da bir anda uyuyamama hastalığına yakalandım, sonra ne oldu da aniden tekrar düzeldim bilemiyorum. Bu uyuyamama hali uzaklardan, rüzgâra kapılıp gelmiş kalın, koyu, karanlık bir bulut gibiydi.
Günün ağarmasına yakın nihayet göz kapaklarım ağırlaşır gibi oluyordu. Fakat tam olarak uyku denemezdi buna. Uykunun kıyısı diyebileceğim bir şeyi parmak uçlarımda çok hafif hissedebiliyordum. Öte yandan bilincim tamamen açık oluyordu. Hafifçe uyukluyordum. Fakat ince bir duvarla ayrılmış yan odada bilincim tüm berraklığıyla açık oluyor, öylece beni izliyordu. Bedenim yalpalaya yalpalaya loş odanın içerisinde sürüklenirken, kendi bilincimin bakışlarını ve soluk alıp verişlerini hemen yanı başımda hissetmeye devam ediyordum. Ben uyumaya çalışan bir bedendim ve aynı zamanda uyanık kalmaya çalışan bir zihin.
cogu kisi ana karakterin insomnia oldugunu dusunmus ama cidden insomnia ise bile hic yorgunluk hissetmemesi, bu kadar enerjik olmasi ve “her seyi” yapabilecegini dusunmesi bipolar hastasi olduguna ve manik kriz gecirdigine isaret ediyo bence.
kitap kisacik zaten ve murakami’nin dili de surukledi goturdu ama hicbir sonuca baglanmadigi icin 6/10
UykuHaruki Murakami · Doğan Kitap · 20153,121 okunma