Kendi ifadesiyle "hayatın içinde yaşamıyor," hayatın kenarında sürükleniyordu. "Zaman geçirmek" bilinçli ve ciddi bir görev haline gelmişti: bulmacalar, televizyon, gazeteler, dergiler gerçek yapılarıyla -boşluğu doldurmak, zamanı mümkün olduğunca acısız bir şekilde geçirme araçları olarak- görünüyordu