Başkalarına karışıp bu dünyanın bir parçası olmak, bu parçanın içinde gevşeyerek kendi benliğini bulmak, karaderili olduğu halde herkes gibi yaşama fırsatı elde etmek istiyordu.
...Insanlar insan, hayat da hayattır ve biz bunları olduğu gibi görmek zorundayız. Bunlari değiştirmek istediğimiz zamansa, var oldukları biçim ve sahip oldukları bünyeyle ilgilenerek işe başlamalıyız...
SON
...öbür canlılara ve üstünde yaşadığı dünyaya göre ne olduğunu bulabilse, ölüme de aldırmayacaktı. Kendisinin kaçırdığı, ama herkesin verdiği bir savaş mı vardı?...
...Bu adamın içinde uyandırdığı duygularla gazetelerde okudukları arasında ne gibi bir fark olduğunu bir türlü ayırdedemiyordu şu anda. Kendi ırkının sevgisiyle öteki ırkın nefreti, onu aynı derecede suçluluk duymaya itiyordu...
...Artık bu dünyada kimseden korkmuyordu, çünkü korkunun yararsız oldugunu anlamıştı; artık bu dünyada hiç kimseden nefret de etmiyordu, çünkü nefretin de kendisine yardım edemeyeceğini anlamıştı...
...dünya ona karmakarışık bir yer gibi görünürdü. Bu öyle bir karışıklıktı ki içinde bir noktanın gerçeği anlaması, bölmesi ve sonra da her şeyi bir bütün halinde toplaması gerektiğini bill- yordu. Ama ancak nefretin gerilimi altındayken kendisi bu karışıklığı çözebiliyordu. Dar ve sıkışık bir çevrede ölesiye koşullanmıştı. Yalnızca sert sözler ve tekmeler de onu dimdik ayağa kaldırıp harekete geçiriyordu. Ama bu geçiş, dünyanın kendisine çok ağır gelmesi yüzün den her seferinde boş bir çaba olarak kalıyordu...
...Hepsinin de içinde hayatı belirli bir açıdan görmek için dayanılmaz bir istek olduğunu farketti. Onlar için yaşamak belirli bir dünya kavramı kalıbına uymalıydı, her şeyin üstünde tuttukları bir yaşama düzenleri ve anlayışları vardı, üstelik de bu kalıbın dışına çıkan şeylere gözlerini kapamışlardı. Başkalarının yaptığı işler kendi isteklerine uygun düşmezse bunları görmek bile istemezlerdi. Oysa insanın yapması gereken şey yürekli olmak ve başkalarının düşünemediğini başarmaktı...