Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Makedonya 1900 / 2. Kitap

Viran Dağlar

Necati Cumalı

Viran Dağlar Sözleri ve Alıntıları

Viran Dağlar sözleri ve alıntılarını, Viran Dağlar kitap alıntılarını, Viran Dağlar en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Fotografik anlatımın lezzeti... Nefis...
lşıdıkça ağaran dağlar bayırlar, ormanlarının yeşilleri, kayalıklarının leylak renkleriyle baş aşağı gelerek yansıdı sularda. Zülfikar Bey, göldeki yansımasıyla biri suların altında ters dönmüş öbürü yeryüzünde dikine, iki ayrı dünyada göründü. Gün dağların çizgisini aşarak yükseldikçe, gölün yüzeyinde batıya doğru uzayan gölgeler kısaldı, sulara vuran yansımalar soldu silindi, Zülfikar Bey yer yüzündeki görüntüsüne döndü, bu ıssız dağlar göller aleminde tek kaldı. ...
İşte bu kadarcık bir rastlantıya bağlıydı yaşam.
Topaklardan biri omuzuna gelmişti çocuğun. O topak düşmeden önce serpuşu karlıydı. Sonra kendisi ateş edip çocuğu vurunca kar topakları koptu yine dallardan. Birden anladı canını kurtaran rastlantıyı. İyi nişancıydı çocuk! Alnından vurmuştu Ekrem Onbaşı'yı. Ekrem'e ateş edince dallardan düşen kar topak­ ları . . . . Serpuşundaki karlar o topaklardan kalmaydı. Yüzünü gözünü kaplamışlardı kendisine nişan aldığı sırada. Namlusunun ucu belki de düşen yeni bir kar topağı ile oynayınca ... İşte bu kadarcık bir rastlantıya bağlıydı yaşam. ... Bundan sonra yaşadığı her günün bir kar topağının kattığı ek olması tuhaftı yaşamına ...
Reklam
Anlaşılır değil hala...
Makedonya, yaş­lılardan dinlediğimiz, çocukluğumuzdan bildiğimiz Makedonya değil! O Makedonya Makedonyalılarındı! Hıristiyanı, Müslümanı, Rumu, Bulgarı, Sırpı, Arnavutu, Osmanlısı Makedonyalıyım de­meyi birbirine çok görmezdi. Şimdi bu din ayrılığı çekişmesi, ulusçuluk kavgaları çıktı çıkalı Makedonya'da hava karardı, dost­luk, kardeşlik, komşuluk hatırı kalktı, herkes birbirine girdi. Bul­gar Rumu, Rum Bulgarı, Sırp Arnavutu, sonunda hepsi bir olup Türk'ü Müslümanı vuruyor, öldürüyor. Sonu ne bunun? Neye, ni­çin? Saçma bir kavga bu! Yanlış bir anlayış. Herkesin anasından babasından öğrendiği dille konuşmasını, türkü söylemesini anla­rım, ama kendi diliyle konuşmayanı düşman bilmesini anlamam! ...
Hem de çoook...
... Her yaşın ayrı bir tadı var, dedi. Gün gelir saklambaç oyna­dığı günleri arar insan ... ...
Dil bir kültür sorunudur. Din de öyle. Korunmalı, yaşatıl­malıdır, çünkü gerçekte insanlığın ortak malıdır, insanın dünyaya katkısıdır. Barış amacıyla insanı insana yaklaştırmak için yararla­nılması gerekir dillerden dinlerden. Her dinde sevginin kardeşli­ğin, hakkın yeri, kinden garazdan önde gelir. Devlet ise sonradan var olmuş bir kurumdur. Bir zorunluktan doğmuştur. Bir hukuk kuruluşu, bir anlaşmadır. ...
Böyleydi yaşam. Başlayan her hikaye bitiyordu...
Belki de böyle olmasıydı yaşamı bu denli doyumsuz kılan. Yaşayan insan ölümü, bitişleri her gün aklına getirmese bile, saatler ilerlerken gölgelerin yürüdüğünü, dünyanın karanlıktan aydınlığa, aydınlıktan karanlığa geçtiğini görüyor, sürekli bir değişiklik içinde buluyordu kendini. Yola çıktığı yerden, ne gün, nerede, ne türlü biteceğini bilmediği sona doğru itildiğini duyuyor­du içgüdüleriyle. Bu uçsuz bucaksız evrenin koca koca dağları denizleri yanında kendilerini karıncalar gibi küçücük kaldıklarını; binlerce yıllık yaşlı dünyanın ömürleri göz açıp kapayıncaya kadar dolan ölümlü konukları olduklarını göre göre, neden toplar tüfekler üreterek birbirlerini boğazladıkları anlaşılmıyordu! Bu mavi gökler, akan sular, gülen yeşillikler dur­madan gözlere kulaklara sevin sevilin diye fısıldar dururken insan­ların hasede fesada akıl yormaları, yüreklerinde düşmanlık gibi duyguların yer etmesi anlamsız, giderek çok saçma kalıyordu! ...
Reklam
Kendimize düşen yanılgıları hatırladığımız zaman onarılmaları için atılacak adım gecikmiş, yollar silinmiştir. Atılan kör adım atılmıştır artık, geri alınamaz! Geri alınacak hüneri gösteren olsa bile, bastığı yerde kalan ayak izi ergeç yaraya dönüşecektir! Ne mutlu bağışlayabilen olgun kişiye! O küçük yaraların kanını silerek yarayı açanlara pişmanlık hakkı tanıyabilen büyük­lüğü gösteren kişiye! ...
Gerçekte kaç kişidir ya da kaç canlıdır bir insan? Sorarken ya da seçimini yaparak sorulan soruya karşılık verirken? Içinden gelen bir sesi susturur ötekinin dediğini yerine getirirken, hep o, ara­da bir aynada yüzünü gördüğü, "ben" diye tanıdığı, bildiği kişi mi­dir? Değişmez biri midir o? ...
İnsana ofis değil, nefes lazım... Bilgeliğin en yalın hali...
Çift süren bir kır insanı, ağır ağır ilerlemelerine adım uydurarak öküzlerini izlerken bir yandan da düşünür. Odun yarar, harman kaldırırken de düşünerek oyalanır. Göğe, suya, karşısında­kinin yüzüne bakarken, sesleri dinlerken hep sürdürür bu düşünme alışkanlığını. Bildiklerini hep bu yoldan düşüne düşüne edinir. Yal­nız kaldıkça, gün boyu gördüklerini, duyduklarını hatırlar, değer­lendirir. Gördüğü bulut; yağmurun yakın olduğunu haber verir. Yağmurla ilgili işlerini düzene sokar düşüncesinde. Havanın ne göstereceğini, ne yönde değişeceğini kestirmeyi çevreye baka baka öğrenmiştir. Konuştuğu bir insanın, sözlerinin bir yerinde yüz çiz­gilerinin değiştiği gelir gözünün önüne. O sözü söylemekteki ger­çek amacının ne olduğunu, o çizgilerden bulup çıkarmakta yanıl­maz: Ölümü, yaşamanın anlamını, doğruyu yanlışı, iyi ile kötüyü, hep böyle yaşlılardan duyduklarıyla kendi yaşadığı olayları karşı­laştırarak değerlendirir. Yıpranmamış belleği güçlüdür. Geçmişte duyduklan gördükleri ile çok çabuk bağlantılar kurar yeni karşı­laştığı olaylar arasında. Sonuç olarak kendine özgü bir bilgi dün­yası edinir, bilgeleşir. ...
Okuyanlar dün okumakla öğrendiklerini bugün ya­şayarak öğrendikleriyle bütünleştirerek değerlendirmedikçe doğru­yu bulamaz. Yaşam, insanın sınır tanımaz çeşitliliği içine çeker ya­şayanı. ...
906 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.