Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Dinsel Yabancılaşmanın Sosyal Psikolojik Analizi

Yabancılaşma ve Din

Faruk Karaca

Yabancılaşma ve Din Sözleri ve Alıntıları

Yabancılaşma ve Din sözleri ve alıntılarını, Yabancılaşma ve Din kitap alıntılarını, Yabancılaşma ve Din en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yabancılaşma ve bilinç bağlantılı iki kavramdır. Yabancılaşma sürecini yaşayan insanlar yanlış bilinçlendirme den dolayı zarar görmektedirler.
Goffman insanın bir tek kimliğe sahip olduğu görüşünde değildir. Ona göre insanın birçok kimliği vardır ve her insan bir çeşit kimlik repertuarına sahiptir. Bu kimlikler arsından seçim yapar.... Çoklu kimlik kişilikten ve kimlikten bahsetmeyi zorlayabilir ve en riskli sonucu kişiliksizleştirme yaratmasıdir.
Reklam
Şöyle ki Cumhuriyet’in ilk on yılında Türkiye’de devlet tarafından desteklenen hiçbir din eğitimi okulu kalmamıştır. 1927’de yapılan program değişikliği ile din dersleri ve Arapça, Farsça gibi doğu dilleri de ortaokul ve lise programlarından çıkartılmış, vakıfların ilga edilmesiyle din görevlileri mânen olduğu gibi maddi olarak da sefil duruma itilmiş ve birçok cami çeşitli sebeplerden dolayı ibadet dışı kalmıştır. Bunun gibi, radyolarda dini program yayınlanma yasağı ise daha uzun süre devam etmiş, ancak 7 Temmuz 1950’de yasak kaldırılıp, bazı dini yayınların yapılabilmesi mümkün olmuştur. Bu nedenlerden dolayı olsa gerek, Cumhuriyet döneminde dini alanda yüksek öğrenim düzeyinde hizmet vermek üzere açılan ilahiyat fakültelerinin en önemli problemi, öğretmen yokluğu olmuştur. Çünkü bir önceki nesilden kalan ulemanın çoğu ölmüş, geri kalan bir kaç tanesi ise oldukça yaşlanmış idi. Bu yüzden kurumların açılması ve düzeyli hizmet vermesi gecikmiştir. Aynı problemin orta dereceli okullarda da mevzubahis olduğu söylenebilir. Çünkü bu konuda din eğitimiyle ilgili derslerin müfredata alınması kadar, bu derslerin kimler tarafından okutulacağı da önemli bir problem olarak belirmiştir. Özellikle ilk dönemlerde daha belirgin bir şekilde ortaya çıkan bu problemin etkilerinin günümüze kadar geldiği söylenebilir. Çünkü o dönemde genç öğretmenler, bütün tahsilleri boyunca hiç din dersi görmedikleri gibi, din konusunda hiç de sempatik olmayan bir tavırla yetiştirilmişlerdir.
Sayfa 121Kitabı okudu
... Eski ahid de puta tapma olgusu yabancılaşma eylemine sebeb olmuştur. Puta tapma kültü tek Tanrı yerine birçok tanrıya tapma olgusu değil, putların insan tarafından yaratılmış olması ve kendi yarattığı nesneleri kutsal saymalarıdır. İnsanoğlu kendi hayatıyla ilgili özel nitelikleri nesnelere aktarmakta ve kendini aşmak yerine kendi ile ancak kendi mamülü olan puta tapma ile ilişki kurmakta ve kendi gücü ve potansiyeline yabancı kalmakta kendi varlığının özelliklerine puta taparak ulaşmaya çalışmaktadır.
Nitekim namaz kıldığı halde namazında bir huşu hissedemeyen, tuttuğu oruçtan birler anlamadığını ifade eden birçok insan bulunmaktadır. Buna göre ibadetlerden zevk alamamak, dinsel yabancılaşmanın dini tecrübe alanında meydana gelen farklı bir versiyonunu oluşturmaktadır.
Sayfa 114Kitabı okudu
Hegel, vicdan ve düşünceden ibaret saydığı insan varlığının öze ulaşabilmesi için kendini zorunlu olarak nesne içinde erittiğini öne sürer. Ona göre insan ancak başkalaşarak kendileşir. Emek sürecinde potansiyel güçlerini dışa yansıtması Tanrının kendini dışsallaştırması gibi bir tür yabancılaşma olarak anlaşılabilir.
Reklam
"Temelleri psikolojik nesneleri sosyal olsa da birçok yabancılaşma çeşidinden bahsetmek mümkündür. Emek yabancılaşması, kültürel yabancılaşma, aydın yabancılaşması, sosyo politik yabancılaşma." Başka kaldı mı acaba :)
Araba, buzdolabı, televizyon vb. gibi şeyler, gerçek işlevlerinin dışında gösteriş için de kullanılmaktadırlar. Yani insan kendine göre değil, başkalarına göre yaşamaktadır. İnsan damağı ve bedeni, ihtiyaçları olan yeme eylemi dışında bırakılmıştır. Yenilen ve içilen şeylerin vasıflarından daha önemlisi, onların markalarıdır. Nesnelerle somut bir ilişki kuramadan, onları ürettiği gibi tüketen insan, nesnelerden oluşan bir dünyada yaşamaktadır. Nesnelerle arasındaki ilişki, onları nasıl kullanacağını veya tüketeceğini bilmekten öteye geçmemektedir.
Netice olarak, toplumumuzda batılılaşma sürecinin beraberinde getirmiş olduğu diğer problemler, kendi bünyemizden kaynaklanan psiko-sosyal ve ekonomik problemlerle birlikte yoğun bir bunalım ve yabancılaşmaya altyapı hazırlamaktadır. Bu yapı içerisinde bilim adamları, üniversiteler; araştırma, yayın ve bilimsel etkinliklerde bulunamazken, stadyumların oyuncuları trilyonlarla transfer olmakta, Türkiye bilim sıralamasında dünyanın en gerilerinde yer almaktadır. Aydınlanma döneminde bizden (1879) sonra giren Japonya (1939), bugün dünyanın süper güçlerinden biri haline gelmişken Türk toplumu ise -deyim yerindeyse- muzu atıp kabuğunu yiyen kimse gibi değer ve inanç sistemlerini batılılaşma uğruna tahrip etmeye devam etmektedir. Bu sürecin sonucu ise ne tam manasıyla Batı’ya benzeyebilme ne de gerçek kimliğini koruyabilme olmuştur. Toplumun karakter ve benliğinde ortaya çıkan bu kişilik bölünmesi, genç kuşakların yarına olan güvenlerini yitirmesine neden olmakta, ideal boşluğu ve milli şuur eksikliği, insanlarımızı psikolojik bunalımlara ve sosyal patlamalara sürüklemektedir.