Tozlu pencereleri örten tül perdeler, ayak sesine hasret merdivenleri yalnız bırakmayan korkuluklar, yoğun sessizliğin kulaktaki çınlamaları, yorgunluğu bir türlü dinmeyen topal bastonlar... Kendi kendine konuşurken eskitilen kelimeler ve dudakların kenarında büzülen tebessümler. Bir günün diğerinden farkının, fark edilemediği yitik zamanlar.
Eve gelene hoş âmedî sunan kapı gıcırtısı. Yalnız bir yürüyüşün bakiyesi çamurlu ayakkabılar. Bir yağmurun şemsiyeye bıraktığı ıslak hatıra. Vapurda gazete kağıdına sarılan Boğaz manzarası. Sokaktan geçerken istemsiz dilimize ve iç sesimize dolanan eski bir şarkının nakaratı. Amacını yitiren ama ritmini yitirmeyen yalnız adımlar.
Bazen bir yalnızlık gölgesidir ardımıza takılan. Bazen bir yalnızlık selfiesidir aynada kendimize bakışımız. Saatler bazen yalnızlığın izini sürer tiktaklarında. Bazen bir korku yalnızlık ihtimalini hakikate çevirir. Bazen kefen renginin beyazı yanlız bırakışı, bazen kefenin yalnızlığı kundaklayan merhameti. Kafa karışıklığında yoğunlaşan yalnızlıklarımız.
Yalnızlık Sarkacını okurken zihnimde yankılanan bazı notlardı yukarıda okuduklarınız. Size kitabı değil de, kendi okuduklarımı okutmuş oldum. Her şeye sirayet edebilir yalnızlık bunu hatırladım. Ve herkesi ağlatabilir yalnızlık.