Sana kara büyü yapılmış
yapılıp yüreğine gömülmüş
“Kara kuzunun ağıldaki uykusunu uyu
Asmadaki(unutulmuş, farkedilmemiş
Görülmemiş)kara üzümün uykusunu.
Daldaki üvezim, kuzum, avazım
Bağrıma basıp kestiğim kara ekmek
Sarıl bana.bende uyu.Uyu.uyu.” Sen onu köy sanmışsın;
Köyünün dört mevsimi,
şarkı söyleyen rüzgâr...
Sanmışsın ki ay
zamanın ortasında bir çukur görmüşsün sen
bu çukurda ağlaşıp duruyormuş sözcükler
göçmen duruşluyu alıp ağaç duruşluya sarmışsın
sessiz yaralar açmışlar tabii
sen bu yaraları her mevsim
alıp göğsüne takmışsın
(...)
sana söz, çocuklar açacak,
çiçekler büyüyecek,
çıkacak bu fal, söz
uçmuş bir kere bulutlara,
eğilip orasına bakan muzır,
bir giyinip bir soyunacak ömrünü, sarsılacaksın, korkma
(sözüm buğulanıp duruyor
parmağının ucuna
yarın olsun yine gideyim
arılık duruluk olayım
titresin göğsümde ıtır
üç günlük ay doğayım
madem, kıvrılayım ruhuna)
gönül eğlencesi yok, gitmiş
parmakların dudak tuşlarında
ufku deliyorsun, faydasız
hiçbir sözde duramazsın artık
alıp başını gitmiş, dil de düşünce de
yine de birkaç kez “alo” “efendim”
“kıyıdakim usulayım
yok, başka bi’şey
söz dinleyen met cezir
mavi sır, şaşkın bulut
asfalta iz bırakan inici
kokucusu otlarımın
ay takvimlim, gececim
yarım aylar kırığı
dolup ışık taşkınım
sular gibi beklediğim ardında
sular gibi sarılan
tık tık. tık tık da tık tık’ı yaramın
yok, başka bi’şey”
akıllım, zekâ küpüm
al götür beni demek kolay derelere su lazım!
söz buğulanıp akmış,
kirpiğinin ucuna,
yarın olsun yine git,
arılık duruluk ol,
titresin göğsünde ıtır,
üç günlük ay doğ,
kıvrıl ruhuna.
(gidemem çocuklar solar
çiçekler solar gidemem
çürürüm sonra!)
hadi şimdi sen kur,
aşkın iyi yürekli saatini,
şşşş konuşma!
konuşma adını yaz,
ayın buğulu sayfasına,
ışıldasın,
ışılda..