Yazılar Serisi 1

Yaşayan Yazılar

Mustafa İslamoğlu

Yaşayan Yazılar Sözleri ve Alıntıları

Yaşayan Yazılar sözleri ve alıntılarını, Yaşayan Yazılar kitap alıntılarını, Yaşayan Yazılar en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Doğu doğrular üzerinde uyuyor, Batı ise yanlışlar üzerinde yaşıyor."
Sayfa 54
Gördünse gözün olduğu için değil, dahası baktığın için değil, gönlün olduğu için gördün.
Sayfa 19
Reklam
Yürümekle varılmaz lakin varanlar yürüyenlerdir.
Sayfa 16
Hicret
Hicret, düşmanla sınanmak, dostu sınamaktır. Hicret, düşmanla, hem de gücünün son noktasına kadar sınanmaktır. 'Devrim Dağı'nın yani Sevr'in tepesine, en tepesine, 'bittim noktası'na çıkmaktır. Tepede gelecek yardım, eteğinde de gelir diyerek süklüm püklüm oturmamaktır. "İlahî, yardımın ne zaman?" diye göğün kapılarını sarsmak, açılması için de Ğayûr'u gayrete getirecek bir çaba ve gayret sergilemektir. O yardımın en tepeye çıkmadan gelmeyeceğinin Allah'ın sünneti olduğunu bilmektir. Sevr'in tepesine çıktıktan, yani 'bittim noktası'na vardıktan sonra, artık telaş etmemektir. "Lâ havle ve la kuvvete illâ billah"ın sırrına ermektir. Telaş eden olursa, "Üçüncüsü Allah olan iki kişiye kim ne yapabilir?" diyerek, dünyaya meydan okumaktır. ... Hayat hicrettir, mümin ise müebbet muhacir.
Sayfa 162 - Düşün YayıncılıkKitabı okudu
Hakikate cenaze muamelesi yapmanın en yaygın yolu, hakikati ölümlülere nispet etmektir... Hz. Ali, onu ölümlülere nispet etmenin ne demeye geldiğini en iyi bilenlerden biridir. Şu söz, ona atfedilir: "Hakikat kişilerle bilinmez, aksine kişiler hakikatle bilinir." Hakikati kişilere nispet etmek, hakikati kişilerle kaim hale getirmektir. Kişilerle kaim olan hakikat, hakikat olma vasfını yitirir. Amaç iken araç haline gelir. Araçlaştırılan her hakikat, onun bunun oyuncağı halini alır. En azından nisbileşir, görece hale gelir. Ortalık 'kişiye özel hakikatler'den geçilmez olur. Eline geçiren, onu eğip büker. Kendini onun öznesi, hakikati kendinin nesnesi kılar. Kendini hakikat aynasında değil, hakikati kendi aynasında görür. Hakikat kişilerle bilinmez. Çünkü kişiler, ilimleri ve irfanları, hikmetleri ve bürhanları kadar hakikate vukufiyet kesbederler. Bunların miktarı değiştikçe kişilerin algı tarzları da değişir. Buna mümasil olarak anlamaları, yorumlamaları, tavırları, tarzları, hatta eylemleri de değişir. Hakikati kişilerle bilmek ilk bakışta hakikate zulümmüş gibi görünüyorsa da, gerçekte kişinin kendisine zulümdür. Çünkü hakikate yamuk bakış, bakılana değil bakana zarar verir. Hakikate hiçbir şey olmaz. O olduğu yerde keşfedilmeyi bekler. Hakikati kişilerle bilmek, hakikati kişilerin gösterdiği kadar görmektir. Göremediklerini de görememektir. Zira hiç kimse göremediğini gösteremez. Dahası hakikatin kendisiyle bilindiği kişilerin -varsa- görme kusurlarını tevarüs etmektir.
Sayfa 286 - Düşün YayıncılıkKitabı okudu
Bir çocuk... Eli yüzü kirli, burnu akmış, üstü başı pejmürde. Sosyolog, çok bilmiş, simsiyah saçlarını sarıya boyamış, kendisinden başka her şeye benzemiş olan bir bayan. Çocuğu sosyolojik açıdan okumaya tabi tutuyor: çocuk onun gözünde, 'geri kalmış' toplumun 'az gelişmiş' bireyi. Tipik bir 'doğu manzarası' olduğunu düşünüyor bunun.
Sayfa 245 - Düşün YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
Gittinse, ayağın değil, yüreğin götürdüğü için gittin. Gitmedinse, yüreğin yetmediği için gitmedin. Yaptınsa, elin erdiği için değil, aklın erdiği için yaptın. Yapmadınsa, elin ermediği için değil, yüreğin yetmediği için yapmadın. Gördünse, gözün gördüğü için değil, dahası baktığın için değil, gönlün olduğu için gördün. Eğer gözü olan herkes görseydi, bunca "bakarkör"ün varlığını nasıl ve neyle açıklardık? Eğer göz, görmenin yegane organı olsaydı, gözü olmadığı halde birçok göz sahibinin göremediği hakikatleri gören, kafa gözü kör, kalp gözü açık yiğidi nereye koyardık?
Sayfa 19 - Düşün YayıncılıkKitabı okudu
Hem hummalı muamelesi yapıyor hem de suçluyorsunuz. Hem çocuklarını örtülerinden dolayı okul kapılarından sokmuyor hem de müslümanlara 'geri' çamuru atıyorsunuz. Hem vuruyor hem de "Yandım anam!" diye bağırıyorsunuz. Hem dövüp sövüyor hem de sersemlikle itham ediyorsunuz. Hem soyup soğana çeviriyor hem de yoksul diye aşağılıyorsunuz. Hem işkenceyle çıldırtıyor hem de 'deli' diye tempo tutuyorsunuz. Hem bilgiye ulaşmasını engelliyor hem de 'cahil' yaftası asıyorsunuz. Hem suçlusunuz hem güçlüsünüz.
Sayfa 248 - Düşün YayıncılıkKitabı okudu
İbn Mes'ud'a sormuşlar, "Cemaat nedir?" diye. Cevaplamış: "Hak üzere olmandır, istersen tek başına ol."
Sayfa 105 - Düşün YayıncılıkKitabı okudu
Yıl 2006. Çanakkale'de, Maraş'ta, Urfa'da, Antep'te, Aydın'da, Dumlupınar'da savunduğumuz ne kadar değer varsa, hepsi bir bir elimizden uçtu. Şimdi, şu geldiğimiz noktada, Maraş'ta Fransız'ın elinden kurtardığımız örtümüz yasak. Antep'te uğruna öldüğümüz kimliğimiz kayıp. Dumlupınar'da yoluna baş koyduğumuz İslam 'ayıp.' Çanakkale'de göğsümüzü siper ettiğimiz Kur'an 15 yaşın altındakine yasak.
Sayfa 244 - Düşün YayıncılıkKitabı okudu
130 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.