TADINDA BIRAKMAK
(Bir şeyin ölçüsünü kaçırıp tadını bozmamak)
Hayatın her sahasında ölçülü olmak lazımdır; yemede, içmede, uykuda, konuşmada, susmada, gülmede... Lafı uzatmak, tadını kaçırmak veya yapılan/ anlatılan bir şeyi tadında bırakmak ile alakalı bu deyim için şöyle bir kıssa anlatılır:
Saf bir köylü, çarşı pazar dolaşırken manavda taze incir görür. Bir miktar satın alır, köyün yolunu tutar. Yolda giderken incirlerin tadına bakar, yedikçe yiyeceği gelir, tadı damağında kalır.
Aylar sonra tekrar şehre iner. Daha önce incir aldığı manavı arayıp bulur. İncirin mevsimi geçtiği için manavda incir yoktur.
Köylü, incirin adını bilmediğinden, manava inciri "Dışı mor kayış, içi çekirdekli..." diye tarif etmeye çalışır. Manav, "Olsa olsa bunun anlatmak istediği patlicandır." diyerek, köylüye bir okka patlıcan verir.
Patlıcanları incire benzetemeyen köylü, o zamandan bu zamana kadar, meyvenin boyu büyümüştür, rengi değişmiştir diye düşünür. Patlıcanlardan birinin tadına bakar. Çiğnedikçe tatsız, tuzsuz bir şey olduğunu anlar. Suratını ekşiterek manava, "Bak hemşerim, gücenme dediğime, sen bunlarin boylarını fazla uzatıp bu sefer tadını kaçırmışsın." der.