Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Çağdaş Türk Düşüncesi Üzerine Yazılar

Yerli Modern Farklı

Mahmut Hakkı Akın

Yerli Modern Farklı Gönderileri

Yerli Modern Farklı kitaplarını, Yerli Modern Farklı sözleri ve alıntılarını, Yerli Modern Farklı yazarlarını, Yerli Modern Farklı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Mehmet Akif, sadece bir şair değil, aynı zamanda bir mütefekkirdir. Genelde şairliğinin yanında İstiklâl Marşı'nı yazması ve böylece milli şair olarak kabul görmesi, mütefekkir yönünün ihmal edilmesine sebep olabilmiştir. Onu, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş sürecinin önemli kanaat önderleri arasında kabul etmek gerekir. İddialarının yanında belli görüşlere karşı duruş gösteren bir dünya görüşü oluşturmayı başarmıştır. Hatta bu dünya görüşüne bağlı bir hayatı yaşama gayretine sahip olması ve ahlakı, kendisi gibi düşünmeyenlerin çoğu tarafından da takdirle karşılanmıştır. Bu dünya görüşünün temelinde İslam ahlakına uygun bir insan kabulü bulunmaktadır. Aynı zamanda bu görüş, insan ile dünya arasında çalışma ve üretme kavramlarına zorunlu olarak bağlı bir ilişki kurmaktadır.
Said Halim Paşa'nın düşüncesinde yerliliğin önemli bir tavır olduğunu tespit etmek mümkündür. Onun düşüncelerine yön veren anlayış, toplumsal durum ve şartların toplumların karakterlerine göre özel olmasıdır. Bu tespit, yerliliğe özel ve merkezi konum tayin etmektedir (Bkz. Ağırman, 2007, s. 163). Elbette bu tavrın asıl kaynağı İslam'dır. Bu bağlamda Said Halim Paşa, “biz” ve “onlar” ayrımını çok net yapmıştır. Ancak onun İslamcılık anlayışında yerlilik, donmuş bir muhafazakâr siyaset değildir. Kendisi olmak ve asıl kaynaklara dönmek için harekete geçmek, onun İslamcılık anlayışında bir hedeftir. Bu yüzden Osmanlı toplumu, İslam'dan uzaklaştıkça, bizatihi kendisinden uzaklaşmıştır.
Reklam
Said Halim Paşa'nın (1973, s. 105) dikkat çektiği önemli bir başka nokta ise Batıcıların iktidar elde etmesi durumunda aynı asalak akıbetin bütün toplum için geçerli olacağıdır. Böyle bir zihniyet yapısına sahip olmaları ve bu zihniyetle siyaset üretmeleri dolayısıyla taklitçiler, iktidar elde ettikleri zaman sadece kendilerine zarar vermekle kalmayacaklar; aynı zamanda bütün milleti de yabancılaşmaya ve arada kalmışlık durumuna sürükleyeceklerdir. Said Halim Paşa; körü körüne, ayakları yere basmayan bir Batı hayranlığını ve taklitçiliğini “tam bir hastalık” olarak nitelemiştir (Bkz. Bostan, 1992, 5.114). Hatta bu hastalık, zamanın gerçeklerine aldırmayarak aydınları çeşit çeşit nazariyeler peşinde koşturan bir hayalperestliğin içine de düşürmüştür (Said Halim Paşa, 1973, s. 75).
Said Halım Paşa, (1973, ss. 76-80), sosyoloji anlayışında çok temel bır ilke tespit etmiştir. Ona göre “her milletin kendine has fikirleri ve hisleri olmasaydı, sosyoloji ve zooloji ile garip bir şekilde iç içe bulunurdu. Bunun içindir ki başka milletlerin tecrübelerinden istifade etmeye kalkışan bir milletin tamiri imkânsız birtakım hatalara düşmemesi güçtür.” Bu yüzden onun sosyolojisi teşhis, İslamlaşma tezi ise bir tedavi gibidir. Sosyoloji, mevcudu ve yaşayan gerçeği öğretir. Taklitçi aydınların düştükleri en büyük yanlışlardan biri de mevcudu ve yaşayan gerçeği bilmeden, görmeden topluma yön vermeye çalışmalarıdır (Said, Halim Paşa, 1973, s. 97). Milletlerin sadece kanunları, kurumları ve yaşayışları birbirlerinden ayrılmamakta, aynı zamanda bu sosyolojik unsurlara bağlı olarak ihtiyaçları da birbirlerinden farklılaşmaktadır. Said Halim Paşa, Osmanlı toplumunun ihti
İslamcılık ile yerlilik arasındaki ilişki, yerliciliği aşan bir ilişki olmak durumundadır. En başta bu İslam dininin temel ilkeleriyle ilgili bir durumdur. Diğer yandan İslam inancı ve İslamcılık, yerliliğin otantik pek çok yönüyle herhangi bir problem yaşamadığı gibi onu kutsallaştırma ya da bir değer alanı içinde tanımlama anlayışından da uzaktır. Çağan'ın da belirttiği gibi (2010, ss. 145-146) İslamcılık açısından aidiyeti İslami temelde tanımlamak ve bu temel üzerinde, sağ ve solun ötesinde bir siyaset inşa etmek esastır. Türkiye'nin modernleşme tecrübesinde Batıcı ve Türkçü bazı düşünürlerin İslam'ı toplum açısından asli bır mesele olarak görmeme yönündeki tavırları ve uygulamaları, İslam ve yerlilik ilişkisi açısından çok manidardir.
İslamcılık, özellikle İslam'a referansı dolayısıyla tanımlanması güç bir düşünce ve siyaset hareketidir (Bkz. Aktay, 2004, ss. 1316). Genel bir tanımla “İslamcılık, on dokuzuncu ve yirminci yüzyılda, İslam'ı bir bütün olarak (inanç, ibadet, ahlak, felsefe, siyaset, hukuk, eğitim...) “yeniden” hayata hakim kılmak ve akılcı metotla Müslümanları, İslam dünyasını Batı sömürüsünden, zalim ve müstebit yöneticilerden, esaretten, taklitten, hurafelerden... kurtarmak; medenileştirmek, birleştirmek ve kalkındırmak uğruna yapılan aktivist, modernist ve eklektik yönleri baskın siyasi, fikri ve ilmi çalışmaların, arayışların teklif ve çözümlerin bütününü ihtiva eden bir hareket olarak tanımlanabilir (Kara, 1997, s. 16). İsmail Kara'nın bu İslamcılık tanımı, İslamcılık düşüncesinin en genel sınırlarına işaret etmektedir. İslamcılık düşüncesinin kendi içinde farklı coğrafyalarda ve farklı dönemlerde yaşanan tecrübelere göre vurguları değişen yönleri bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Geri17
76 öğeden 71 ile 76 arasındakiler gösteriliyor.