Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Çağdaş Türk Düşüncesi Üzerine Yazılar

Yerli Modern Farklı

Mahmut Hakkı Akın

Yerli Modern Farklı Gönderileri

Yerli Modern Farklı kitaplarını, Yerli Modern Farklı sözleri ve alıntılarını, Yerli Modern Farklı yazarlarını, Yerli Modern Farklı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sezai Karakoç'un önemli bir yönü de zamanla İslamcılık içinde gelişen sufilik-selefilik gibi tartışmaların ötesinde kalmayı başarmış olmasıdır. 1960'lı yıllarda Türkiye'de İslamcı düşüncenin evrilmesinde ve çeşitlenmesinde önemli bir yere sahip olan tercümelere bu tercümelerin Türk-İslam yorumuna uygun olmadığı ya da tasavvuf karşıtı unsurlar içerdiği gibi gerekçelerle karşı çıkanlar olmuştur. Bu dönemde Necip Fazıl'ın Doğru Yolun Sapık Kolları ve Sahte Kahramanlar gibi kitaplarında Muhammed Hamidullah, Seyyid Kutub ve Mevdudi gibi eserleri odönemde dikkat çeken isimler müstehzi bir üslupla eleştirilmiştir. Sezai Karakoç, İslam'ın yenilenme gibi bir ihtiyacı olduğunu düşünmemiş; dinin eskimez, aşınmaz ve yıpranmaz bir özü olduğuna inanmıştır (Baş, 2015, s. 202). Ancak farklı yorumları dışlayıcı, sürekli kendisi gibi düşünmeyenleri merkeze alarak düşünen ve yazan birisi olmamıştır. Onun düşüncesinde Mevlana'nın, Muhyiddin İbn Arabi'nin, Yunus Emre'nin yeri olduğu gibi Seyyid Kutub'un da yeri bulunmaktadır (Kanık, 2003, ss. 52-53). Sezai Karakoç, Seyyid Kutub'un 1966 yılında Mısır'da Nasır rejimi tarafından şehit edilmesi üzerine “Şehidin mirası zaferdir” başlıklı bir yazı kaleme almıştır (Karakoç, 2000, ss. 110-114). Farklı görüşleri İslam düşüncesini besleyen damarlar olarak kabul etmiş ve bölünmeden taraf olmamıştır. Bu şekilde hareket etmesi de kendisini çağdaşlarından ve haleflerinden ayırmaktadır.
Sayfa 163Kitabı okudu
İslamcılığın cumhuriyet öncesindeki ümmetçi ve milli sınırların ötesinde bir İslami bilince dönmesi konusunda öncü isimlerden birisi Sezai Karakoç olmuştur. Onun Diriliş dergisi dolayısıyla çıkışı, yıllarca milliyetçilikle birlikte var olabilmiş, söylemini milliyetçilik sınırları içinde üretmiş İslamcılığı bağımsız hale getirmek çabası olarak yorumlanabilir. Sezai Karakoç'u kenisinden önceki nesilden ayıran en önemli özelliklerden birisi budur. Bu yüzden cumhuriyet dönemi İslamcılığı için asıl kurucu ismin Sezai Karakoç olduğu da iddia edilebilir. Diriliş Düşüncesi, en başından itibaren kendisini milli sınırlar içinde sınırlandırmiş bir öğreti değildir.Dirilişin muhatabı bütün Müslümanlardır.
Sayfa 162Kitabı okudu
Reklam
Türkiye'de İslamcılığın özellikle cumhuriyet dönemiyle birlikte düşünce sahasının önemli bir aktörü olmaktan çıkması, siyasal ve kültürel şartlar dolayısıyla İslamcılık etrafında yeni bir birikimin oluşmasının gecikmesi, özellikle üzerinde durulması gereken meselelerdir. Sezai Karakoç, bu kriz ya da fetret halinden çıkma gayretiyle ve motivasyonuyla 1960'lı yıllardan bugüne Türkiye'de İslamcılık düşüncesinin yeniden inşacılarından birisi olmayı başarmıştır. Üstelik Sezai Karakoç'u pek çok şairden, yazardan, gazeteciden ya da başka kanaat önderinden ayıran önemli bir yönü, kendi içinde tutarlı, ilkeleri olan bir düşünce ve hareket sistematiği peşinde olmasıdır. Yine inandıklarıyla ve söyledikleriyle tutarlı, ilkeli ve mütevazı bir hayatı yaşama konusundaki hassasiyeti, onun farklı kesimlerden saygı görmesini sağlayan önemli özellikleri arasındadır. İki kez parti kurmasına ve resmiyette bu yazı yazıldığı anda bile Yüce Diriliş Partisi'nin genel başkanı olmasına rağmen, aktif siyasetin içinde doğrudan bulunmaması ve gazetelerde günlük köşe yazıları yazdığı dönemlerde bile günceli aşmaya dikkat etmesi, onun bir düşünce sistematiği üretebilmesine katkı sağlayan önemli unsurlardır. Bu yüzden Sezai Karakoç, bağımsız olmasıyla ve bağımsız kalmayı başarmasıyla sadece kendisinden farklı dünya görüşlerine sahip olanlardan değil; aynı zamanda kendisine yakın olanların çoğundan da ayrılmaktadır.
Sayfa 160Kitabı okudu
Osman Turan, tarih konusunda dikkat çeken çalışmalarıyla resmi tarih tezi karşısına Turkluk ile İslamlığın birbirlerinden ayrı düşünülemeyecek iki aslı unsur olduğu teziyle çıkmıştır. Dilde sadeleşmeye ve yeni Türkçe'ye karşı çıkmış olması da manidardır. Osman Turan, ırkçı mılliyetçilik karşısında muhafazakâr milliyetçiliği düşüncede temellendiren güçlü isimlerden birisidir. Resmi tarih tezine ve laıklık anlayışına karşı tarihi yeniden yorumlayan ve tarihsel bır şuur üretmek amacında olmuştur. Bu yüzden Osman Turan düşüncesinde İslam öncesinden İslam medeniyetine dahil olma ve Batı medeniyetiyle ilişkide olması gereken sürekliliktir. Ona göre, Türk milleti İslam medeniyetine dahil olup bu medenıyetin önemli bir parçası ve sürdürücüsü haline gelirken bir yabancılaşma yaşamamış; yine kendisi kalmayı başarmıştır. Ancak Batı medeniyetiyle kurulan ilişki 2. Meşrutiyetten itibaren saglıklı bir şekilde sürdürülememiş ve pek çok kültürel alanda kriz üretmiştir.
Sayfa 157Kitabı okudu
Laikliğin esasında Hristiyan skolastiği karşısında vicdan hürriyeti talebi olarak ortaya çıktığına işaret eden Osman Turan, İslam medeniyetinin yayıldığı yerlerde en temel garantilerin başında düşünce ve vicdan hürriyetine imkân tanınmasının geldiğini tarihsel olaylar üzerinden aktarmaktadır. Nitekim İslam medeniyetinin en önemli unsurlarından birisi olan Türklerin hakimiyet kurduğu yerlerde din ve vicdan hürriyeti bir mesele olmamıştır. Bu durumda laikliğin Türkiye'de kabul edilmesi ve cumhuriyetin en önemli temel ilkesi gibi görülmesinin sebepleri neler olabilir? Bu soruya Osman Turan iki cevap verilebileceğini iddia eder. Türkiye'de laiklik, aydın kesimin bir kısmının kendisini milletin genelinden ayırt ettiği bir özellik gibi kabul edilmektedir. Diğer taraftan kaba bir pozitivist yorumla İslam da diğer dinlerle aynı safta değerlendirilerek kendi gerçekliğinden farklı yorumlanmaktadır. Laiklik, milletin önemli bir kesimi için “din düşmanlığı” anlamına gelmiştir; üstelik bu durumun pratikte karşılığı vardır (Turan, 2011, s. 103). Aydınların bir kısmı için laiklik, mutaassıplıkla itham ettikleri bu kesimden kendilerini ayırt eden bir özellik olarak kabul edilmiştir.
Sayfa 152Kitabı okudu
Osman Turan (2011, s. 59), sağlam bir dimağın ancak sağlam bir vücutta ve iyi işleyen bir kalpte bulunabileceğine dair fizyoloji kanununun inkılap hareketlerinde itibar bulmadığını ve anlaşılamadığını iddia etmiştir. Böylece Türkiye, kendi bünyesine uygun olmayan bir dönüşüm sürecini yaşamış ve bunun sonucunda kendisini pek çok yerde gösteren manevi bir bunalım ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet kurulduktan sonra en çok önemsenen ilkenin laiklik olduğu ve diğer bütün inkılapların laiklik için yapıldığına vurgu yapılmıştır. Osman Turan, laiklik meselesinin yukarıda değinilen manevi bunalımın en önemli kaynaklarından ve surdürücülerinden birisi olduğuna dikkat çekmiştir.
Sayfa 151Kitabı okudu
Reklam
Osman Turan, Türkiye toplumunun yaşadığı tarihsel değişimin tarih ve sosyoloji dolayısıyla açıklanması gerektiğine vurgu yapmış ve bir tarih felsefesi anlayışını ortaya koymaya çalışmıştır. Alan olarak tarih felsefesinin konularının başında medeniyet gelmektedir. Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi adlı eserinde İslam Medeniyetine Türklerin dahil olmalarını ve bu medeniyetin yükselmesine önemli katkılar yapmalarını temellendirmeye çalışan Osman Turan, aynı kitabın sonunda yükselen Batı medeniyetiyle Osmanlıların kurduğu ilişkiye de değinmiştir. O, medeniyet kavramını maddi-manevi kuvvetlerin ahenkli ilişkisi üzerinden açıklamaktadır (Turan, 2011, s. 38). Bu denge halinin bozulması, medeniyetin çöküşünü hazırlamaktadır. Örneğin maddi refahın yükselmesi, dini, ahlaki ve manevi değerleri de zayıflatmaktadır. Medeniyetler de insanlar gibi doğmakta, gelişmekte, başka kültürlerin dahil olmasıyla birikimlerini arttırmakta; ancak maddiyat-maneviyat dengesini yitirdiklerinde gerileme ve çöküş aşamalarını yaşamaktadırlar.
Sayfa 150Kitabı okudu
Türk Cıhan Hakımiyeti Mefkuresi Tarihi'nin tamamlanarak yayınlandığı tarihin 1968 olduğu dikkate alındığında Türk-İslam anlayışının temel tezlerine kaynaklık eden bir eser olduğu ve hitap ettiği milliyetçi ve muhafazakâr kesime önemli bir hafıza kaynağı ürettiği söylenebilir. Bu dönem, sol hareketler ve milliyetçilikten kopma iddiasındaki İslamcı yorumların arttığı bir dönemdir. Ayrıca milliyetçilerin kendi içlerinde yeni yorumların yapıldığı ve Alparslan Türkeş'in genel başkanı olduğu Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisinden Milliyetçi Hareket Partisine dönüşümün yaşandığı bir dönemdir. Bu değişim, sadece bir isim değişikliğinden ibaret değildir. MHP, 1969 itibariyle net bir şekilde Rıza Nur-Nihal Atsız çizgisinden Türk-İslam yorumuna bir geçiş yaşamıştır (Bkz. Ayvazoğlu, 2009, s. 574).
Sayfa 148Kitabı okudu
Osman Turan'ın fakülteden sınıf arkadaşı olan ve daha sonra uzun yıllar mesai arkadaşlığı yaptığı tarihçi Prof. Dr. Mehmet Altay Köymen, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi kitabına yazdığı takdim yazısında, bu eserin bağımsızlık mücadelesiyle kurulan Türk Devletinin varlığının tehlikeye düşmesi ihtimaline karşı aydınlar ve genç nesiller için kendilerine ve milletlerine olan güvenlerini yeniden kazanmalarını hedeflediğini belirtmiştir (Köymen, 1978, ss. 28-29). Bu eser, özünde aydınlara ve gençlere bir “kendine dön” ve “kendine güven” çağrısını ilmi deliller üzerinden ortaya koymaya çalışmıştır. Kitabın odaklandığı meselelerin başında devlet ile milletin birliği vurgusunun bulunması, eserin devlet felsefesi alanına da katkı sağlama iddiasını yansıtmaktadır. Bu yüzden çalışmanın bir tarih kitabı olmanın ötesine geçme ve düşünce temelini sosyoloji, felsefe ve psikoloji gibi disiplinlerle destekleme cabası olduğu da söylenebilir.(bkz.Kozan,2006,s.13)
Sayfa 147Kitabı okudu
Akademik eserleri kendisini Selçuklu tarihi konusunda Türkiye'de otorite haline gelmesine sebep olmuştur. Öyle ki bu konuda Osman Turan'ın hâlâ aşılamamış bir isim olduğunu söylemek abartılı bir iddia değildir.
Sayfa 140Kitabı okudu
76 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.