Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Çağdaş Türk Düşüncesi Üzerine Yazılar

Yerli Modern Farklı

Mahmut Hakkı Akın

Yerli Modern Farklı Sözleri ve Alıntıları

Yerli Modern Farklı sözleri ve alıntılarını, Yerli Modern Farklı kitap alıntılarını, Yerli Modern Farklı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Büyük Doğu'nun ilk sayılarından itibaren Mehmet Akif'in ismi pek zikredilmediği gibi Necip Fazıl'ın kendisini çok da önemsemediği genel olarak bilinmektedir. Özellikle İslam yorumları açısından Necip Fazıl'ın şu tespitleri dikkate değerdir: “Mehmet Akif'in 'Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı mısraını bir konferansımda “İslam idrakine söyletmeliyiz asrımızı” diye tashih etmiş ve İslam'ı işte bu görüş mihrakından seyretmememiz gereğini telkin eylediğimi bilmenizi isterdim. İslam, asli mizan noktasıdır ve hiçbir mizan ölçüsüyle imtihana çekilemez” (Kısakürek, 2010c, ss. 262-3). Dikkat edilirse Necip Fazıl'ın İslam yorumu bir hakikat iddiasıyla zaman ve mekân boyutlarını aşmaktadır. Halbuki Akif'in vurgusu, asrın Müslümanlarının ve İslam anlayışlarının gerçek İslam'dan uzaklaşması üzerinedir ve bir hakikat olarakİslamın bu asırda nasil bir hakikat yorumu olarak varlık gösterebileceği ile ilgilidir.
Sayfa 117Kitabı okudu
Müslümanların neden Batı karşısında yenildikleri sorusu, dönemin pek çok aydını gibi Mehmet Akif'in de üzerinde en çok durduğu soruların başında gelmiştir. O, var olan duruma ve dolayısıyla sonuçlara iç ve dış sebepleri tespit etmeye çalışmış ve meselelerin kaynağı olarak çalışma gayretinin azalmasını görmüştür. Çalışma “Bizim me'yus olmaya hiç hakkımız yoktur; çünkü hiç çalışmadık. Şüphe yoktur ki ye'simiz, bedbinliğimiz, hep uğraşmamaya, atalet içinde paslanıp gitmeye hak kazanmak içindir” (Ersoy, 2013, s. 56). Bu sözler, genel bir durumun oluş” turduğu zihniyet ve pratik bütünlüğünü açıklamaktadır. Hatta burada alınan iki cümlenin kendi tarihsel gerçekliğinin sosyolojik ve psikolojik tahlili olduğu da söylenebilir.
Reklam
Laikliğin esasında Hristiyan skolastiği karşısında vicdan hürriyeti talebi olarak ortaya çıktığına işaret eden Osman Turan, İslam medeniyetinin yayıldığı yerlerde en temel garantilerin başında düşünce ve vicdan hürriyetine imkân tanınmasının geldiğini tarihsel olaylar üzerinden aktarmaktadır. Nitekim İslam medeniyetinin en önemli unsurlarından birisi olan Türklerin hakimiyet kurduğu yerlerde din ve vicdan hürriyeti bir mesele olmamıştır. Bu durumda laikliğin Türkiye'de kabul edilmesi ve cumhuriyetin en önemli temel ilkesi gibi görülmesinin sebepleri neler olabilir? Bu soruya Osman Turan iki cevap verilebileceğini iddia eder. Türkiye'de laiklik, aydın kesimin bir kısmının kendisini milletin genelinden ayırt ettiği bir özellik gibi kabul edilmektedir. Diğer taraftan kaba bir pozitivist yorumla İslam da diğer dinlerle aynı safta değerlendirilerek kendi gerçekliğinden farklı yorumlanmaktadır. Laiklik, milletin önemli bir kesimi için “din düşmanlığı” anlamına gelmiştir; üstelik bu durumun pratikte karşılığı vardır (Turan, 2011, s. 103). Aydınların bir kısmı için laiklik, mutaassıplıkla itham ettikleri bu kesimden kendilerini ayırt eden bir özellik olarak kabul edilmiştir.
Sayfa 152Kitabı okudu
Büyük Doğu, dönemin dindar insanlarının dertlerini, ötelenmiş olma hallerini dile getirerek henüz muhalif bir parti ya da grubun bulunmadığı bir dönemde iktidara karşı önemli çıkışlar yapmıştır. Büyük Doğu'nun ilk çıktığı dönemin dindar insanların toplumsal hafızasında “Allah demenin yasak edildiği dönem” olarak adlandırıldığı hatırlanacak olursa, derginin ve Necip Fazıl Kısakürek'in bu kesim için taşıdığı sembolik önem daha iyi anlaşılabilir. .Büyük Doğu, muhalefetin susturulduğu bir baskı döneminde dindar insanlar için muhalefet görevini üstlenmiş ve iktidar karşısında görmezden gelinen, dönüştürülmeye çalışılan ve ötelenen kitlenin sesini yükseltme amacında olmuştur. Buna bağlı olarak Büyük Doğu sürekli olarak sansüre takılmış, belli dönemlerde kapatılmış ve Necip Fazıl Kısakürek de fikirlerinin ve eleştirilerinin bedelini bazen hapis yatarak ödemek zorunda bırakılmıştır. Demokrat Parti yılları, Büyük Doğu açısından tek parti dönemine göre daha rahat bir dönem olarak değerlendirilebilir. Ancak bu dönemde de dergi için sansür, kısıtlamalar ve yargılanmalar devam etmiştir. 1960 sonrası dönemde aralıklarla çıkan dergi daha çok Türkiye'deki yeni İslam yorumları ve yeni aktörleriyle çok partili siyasete odaklanmıştır.
Sayfa 113Kitabı okudu
Kemal Tahir'in romanları ve notları, Türkiye siyasi kültürünü farklı boyutlarla analiz eden metinler olarak da okunabilmek. tedir. Ancak burada özellikle üzerinde durulmayı hak eden ayrıntı, onun bütünsellik derdidir. Eksikleri dahilinde Kemal Tahir'in sistematik olmayla ilgili ciddi bir kaygısı vardır. Nitekim bunu başarabildiği de söylenebilir. Onun için Türkiye siyasi kültürü ve tarihi, sadece güncel olaylar ve dönem aktörlerinin ötesinde tarihsel süreç bağlamında ancak gerçekliğe uygun bir şekilde analiz edilebilir. Kemal Tahir'in güncel olaylar ve aktörler etrafındaki roman kurgusu, okuyucuya sadece bir dönem, olaylar ve aktörleri anlatmakla kalmamakta; onu gerçekliğin tarihsel sürekliliğinin farkına varmaya çağırmaktadır. Bu, Kemal Tahir'in sistematiklik çabasıyla ve bunu başarabilmesiyle ilgili bir durumdur.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e devam eden medeniyet değişmesinin ürettiği kriz üzerine düşünceler üretmiş ve eserlerini bu kriz üzerinden yazmıştır. Elbette kriz bölünmelere, farklı alanlarda ortaya çıkacak meselelere ve çatışmalara kaynaklık edebilir. Zamanla kendisini üreterek ve yenileyerek en sonunda bir kimlik meselesine dönüşebilir. Türkiye'de yaşanan toplumsal kriz, geçmiş ile gelecek arasında bir şimdinin yakalanamaması dolayısıyla “biz kimiz, ne zamana ve nereye aitiz” gibi birbirine bağlı sorular üretmektedir. Bu birbirine bağlı sorularda “biz kimiz” sorusu, zaman ve mekân aidiyetiyle birlikte düşünülmesi gereken bir sorudur.
Reklam
Düşüncelerindeki değişim ve olgunlaşma, Ahmet Hamdi Tanpınar'ı “zaman” kavramı üzerinde daha da derin bir şekilde düşünmeye sevk etmiştir. Zaman üzerine düşünceler geliştirirken yine Bergson'a ve onun tekâmül (evrim) kavramına başvurmuştur. Tanpınar'a göre, geçmiş, şimdi ve gelecek “hâlde” toplanmıştır ve hâlin içinde ortaya çıkan ruh halleriyle yeniden yaratılan geçmişler ve gelecekler vardır (Taburoğlu, 2019, s. 308). Huzur'da bir bıçak sırtına benzetilen “hâl” hem mazinin yükünü taşıyan hem de onu çizgi çizgi değiştiren bütün olarak tanımlanmıştır (Tanpınar, t.y., s. 316).
Ahmet Hamdi Tanpınar'dan bahsederken İstanbullu, okumuş, kültürlü, entelektüel kaygıları olan ve vefatına kadar yeni şeyler öğrenme arzusuyla yaşamış bir insandan bahsedildiği daima göz önünde bulundurulmalıdır. Onun sadece bir düşünce adamı değil, aynı zamanda bir sanat adamı olduğu dikkate alınmalıdır. Şehirli birisidir. Yakın çevresi, bohem tarza kayan gündelik hayatı ve zevk aldığı şeylere bakıldığında halktan ortalama bir muhafazakârdan ne kadar uzak olduğu görülür. Hatta buradaki seküler tarzında bile kendine göre bir gerçeklik kabulüne sahip olduğu söylenebilir. Bir diğer mesele de şark ile ilgili görüşlerinde takip edileceği üzere, eski olanın köylülük sınırlarında kalmasıdır. “Ben köyün ve köy ekspertizinin düşmanıyım. Türkiye ziraat memleketi değildir, olamaz da” (Enginün & Kerman, 2010, s. 259) cümlelerini günlüğüne yazmıştır.
Akademik eserleri kendisini Selçuklu tarihi konusunda Türkiye'de otorite haline gelmesine sebep olmuştur. Öyle ki bu konuda Osman Turan'ın hâlâ aşılamamış bir isim olduğunu söylemek abartılı bir iddia değildir.
Sayfa 140Kitabı okudu
1960'lı yıllardan itibaren Türkiye'nin siyaset ve düşünce hayatında pek çok farklı fikrin ve ismin ortaya çıkması, pek çok sosyo-kültürel sebebe bağlanarak açıklanabilir. Ayrıca Necip Fazıl gibi Türkiye'de uzunca bir dönem kendi savunduğu değerleri dile getirme ve bu değerler için mücadele etme konularında kanaat önderi olmuş birisi açısından bu çeşitlilik ve çoğalma, farklı açılardan yorumlanabilir. Öncelikle bu dönemde siyaset ve düşünce alanında etkili olmaya başlayan isimler, Necip Fazıl'dan sonraki neslin temsilcileridir. Bu yüzden Necip Fazıl, özellikle sağ siyasetçiler ve yazarlar üzerinde kendisinin az ya da çok etkisi olduğunu düşünmüş ve kanaat önderliği rolüne devam etmek istemiştir. Kendisine yakın gördüğü siyasetçileri ve yazarları, “Büyük Doğu” ideali merkezinde kabul etmiş ve eleştirmiştir. Burada onun özellikle tek parti döneminde İslam konusunda ötelenen kitlenin sesi olma konusundaki mücadelesinin izleri sürülebilir. Çünkü Necip Fazıl, Büyük Doğu mücadelesini, sürekli olarak “yeni nesil” idealiyle sürdürmüştür. Kendisinden sonraki nesilden gelen ve onu üstad bilenlere kızdığı konularda bazen eleştiri dozunu çokça yükseltmesi ve onlara “dünkü çocuk” ithamında bulunmasının sebeplerinden birisi de budur.
Sayfa 115Kitabı okudu
76 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.