Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Çağdaş Türk Düşüncesi Üzerine Yazılar

Yerli Modern Farklı

Mahmut Hakkı Akın

Yerli Modern Farklı Sözleri ve Alıntıları

Yerli Modern Farklı sözleri ve alıntılarını, Yerli Modern Farklı kitap alıntılarını, Yerli Modern Farklı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Osman Turan, Türkiye'de milliyetçiliği İslam temelli bir yorumla “muhafazakâr milliyetçilik” olarak yeniden yorumlayan isimlerden birisidir. Akademik çalışmalarının önemli bir kısmı da dahil olmak üzere eserlerinin çoğunda muhafazakâr milliyetçi yorum öne çıkmaktadır. Osman Turan'ın kitapları, gazete ve dergi yazıları üzerinden Türk düşüncesine antikomünizm, Türk-İslam anlayışı ve muhafazakâr milliyetçilik yorumuyla katkıları, yaşadığı dönemin şartları bağlamında değerlendirmeyi hak etmektedir. Öncelikle bu şartların Soğuk Savaş dönemi şartları olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. O, tartışılmakla birlikte bir tarih felsefesi temelinde tez geliştirme çabasıyla hareket etmiştir. Ayrıca Osman Turan'ın düşünceleri bugün de Türkiye siyasi kültüründe devamlılığı olan, milliyetçi ve muhafazakâr zihniyetin inşasında merkezi bir yerde bulunmaktadır.
Sayfa 138Kitabı okudu
1960'lı yıllardan itibaren Türkiye'nin siyaset ve düşünce hayatında pek çok farklı fikrin ve ismin ortaya çıkması, pek çok sosyo-kültürel sebebe bağlanarak açıklanabilir. Ayrıca Necip Fazıl gibi Türkiye'de uzunca bir dönem kendi savunduğu değerleri dile getirme ve bu değerler için mücadele etme konularında kanaat önderi olmuş birisi açısından bu çeşitlilik ve çoğalma, farklı açılardan yorumlanabilir. Öncelikle bu dönemde siyaset ve düşünce alanında etkili olmaya başlayan isimler, Necip Fazıl'dan sonraki neslin temsilcileridir. Bu yüzden Necip Fazıl, özellikle sağ siyasetçiler ve yazarlar üzerinde kendisinin az ya da çok etkisi olduğunu düşünmüş ve kanaat önderliği rolüne devam etmek istemiştir. Kendisine yakın gördüğü siyasetçileri ve yazarları, “Büyük Doğu” ideali merkezinde kabul etmiş ve eleştirmiştir. Burada onun özellikle tek parti döneminde İslam konusunda ötelenen kitlenin sesi olma konusundaki mücadelesinin izleri sürülebilir. Çünkü Necip Fazıl, Büyük Doğu mücadelesini, sürekli olarak “yeni nesil” idealiyle sürdürmüştür. Kendisinden sonraki nesilden gelen ve onu üstad bilenlere kızdığı konularda bazen eleştiri dozunu çokça yükseltmesi ve onlara “dünkü çocuk” ithamında bulunmasının sebeplerinden birisi de budur.
Sayfa 115Kitabı okudu
Reklam
Sezai Karakoç'un önemli bir yönü de zamanla İslamcılık içinde gelişen sufilik-selefilik gibi tartışmaların ötesinde kalmayı başarmış olmasıdır. 1960'lı yıllarda Türkiye'de İslamcı düşüncenin evrilmesinde ve çeşitlenmesinde önemli bir yere sahip olan tercümelere bu tercümelerin Türk-İslam yorumuna uygun olmadığı ya da tasavvuf karşıtı unsurlar içerdiği gibi gerekçelerle karşı çıkanlar olmuştur. Bu dönemde Necip Fazıl'ın Doğru Yolun Sapık Kolları ve Sahte Kahramanlar gibi kitaplarında Muhammed Hamidullah, Seyyid Kutub ve Mevdudi gibi eserleri odönemde dikkat çeken isimler müstehzi bir üslupla eleştirilmiştir. Sezai Karakoç, İslam'ın yenilenme gibi bir ihtiyacı olduğunu düşünmemiş; dinin eskimez, aşınmaz ve yıpranmaz bir özü olduğuna inanmıştır (Baş, 2015, s. 202). Ancak farklı yorumları dışlayıcı, sürekli kendisi gibi düşünmeyenleri merkeze alarak düşünen ve yazan birisi olmamıştır. Onun düşüncesinde Mevlana'nın, Muhyiddin İbn Arabi'nin, Yunus Emre'nin yeri olduğu gibi Seyyid Kutub'un da yeri bulunmaktadır (Kanık, 2003, ss. 52-53). Sezai Karakoç, Seyyid Kutub'un 1966 yılında Mısır'da Nasır rejimi tarafından şehit edilmesi üzerine “Şehidin mirası zaferdir” başlıklı bir yazı kaleme almıştır (Karakoç, 2000, ss. 110-114). Farklı görüşleri İslam düşüncesini besleyen damarlar olarak kabul etmiş ve bölünmeden taraf olmamıştır. Bu şekilde hareket etmesi de kendisini çağdaşlarından ve haleflerinden ayırmaktadır.
Sayfa 163Kitabı okudu
Türkiye'de İslamcılığın özellikle cumhuriyet dönemiyle birlikte düşünce sahasının önemli bir aktörü olmaktan çıkması, siyasal ve kültürel şartlar dolayısıyla İslamcılık etrafında yeni bir birikimin oluşmasının gecikmesi, özellikle üzerinde durulması gereken meselelerdir. Sezai Karakoç, bu kriz ya da fetret halinden çıkma gayretiyle ve motivasyonuyla 1960'lı yıllardan bugüne Türkiye'de İslamcılık düşüncesinin yeniden inşacılarından birisi olmayı başarmıştır. Üstelik Sezai Karakoç'u pek çok şairden, yazardan, gazeteciden ya da başka kanaat önderinden ayıran önemli bir yönü, kendi içinde tutarlı, ilkeleri olan bir düşünce ve hareket sistematiği peşinde olmasıdır. Yine inandıklarıyla ve söyledikleriyle tutarlı, ilkeli ve mütevazı bir hayatı yaşama konusundaki hassasiyeti, onun farklı kesimlerden saygı görmesini sağlayan önemli özellikleri arasındadır. İki kez parti kurmasına ve resmiyette bu yazı yazıldığı anda bile Yüce Diriliş Partisi'nin genel başkanı olmasına rağmen, aktif siyasetin içinde doğrudan bulunmaması ve gazetelerde günlük köşe yazıları yazdığı dönemlerde bile günceli aşmaya dikkat etmesi, onun bir düşünce sistematiği üretebilmesine katkı sağlayan önemli unsurlardır. Bu yüzden Sezai Karakoç, bağımsız olmasıyla ve bağımsız kalmayı başarmasıyla sadece kendisinden farklı dünya görüşlerine sahip olanlardan değil; aynı zamanda kendisine yakın olanların çoğundan da ayrılmaktadır.
Sayfa 160Kitabı okudu
Güzel'in (2013, s. 341), tespit ettiği gibi Necip Fazıl, bu topraklarda geleneksel olarak var olan İslam yorum ve pratiklerinin olduğu gibi kabul edilmesinden yana muhafazakâr bir tavra sahiptir. Türkiye dışından gelen ve İslam adına yeni fikirlerin ve farklı yorumların dile getirilmesine sebep olarak gördüğü isimlere ve onların Türkiye'deki takipçilerine tepki göstermesinin böyle bir yönü olduğu da düşünülebilir.
Sayfa 123Kitabı okudu
Kemal Tahir, özellikle Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşunu anlattığı Devlet Ana romanında devletin merkezi rolünü tespit etmiş ve bu roman da ana akım sol çevrede tepkiyle karşılanmıştır. Osmanlı geçmişini ve devlet sistemini olumlu yansıtmakla Kemal Tahir'in Marksizm dışında bir analiz yaptığı iddia edilmiştir (Bkz. Sala, 2017, ss. 150-151). Onun Osmanlı geçmişini sahiplenen “Kerim devlet” kavramsallaştırması, sağ çevrelerde olumlu karşılanmıştır. Ancak Kemal Tahir'in belli bir sistematik üzerinden ve hazır kalıplara ve ezberlere karşı doğru bildiklerini yazması, onu Türkiye düşünce geleneğinde arafta bir konuma sürüklemiştir. Bu durumun kendisi bile ne söylendiğinden ziyade söyleyenin kimliğine odakla çıkarımda bulunan Türkiye siyasi kültürü vasatı açısından manidardır.
Reklam
“Muallimim diyen olmak gerekir imanlı, Edepli, sonra liyakatli, sonra vicdanlı": Bu özelliklere sahip olmadan şekilci ve gösterişçi anlayışlarla eğitimcilik yapanların topluma faydadan çok zararları olacağını savunmuştur. Mehmet Akif, modernleşmenin ortaya çıkardığı kültürel bölünme üzerinde durmuş; hem İslam karşıtlığı dolayısıyla kendi insanına ve toplumuna yabancılaşmış tipleri hem de İslam'ı sadece şekil yönünden kabul edenleri eleştirmiştir.
Rasim Özdenören'in Necip Fazıl ile ilgili önemli bir tespiti vardır (2004, s. 143): “O, kendi geleneğinin başlatıcısıdır”. Gerçekten de 1940'lı ve 1950'li yıllarda Türkiye'de ötelenen Müslümanların yaşadıkları problemleri kamusal alanda dile getiren birkaç kişiden birisidir. Necip Fazıl'ın mücadelesine gerçekten inanması ve samimiyeti konusunda yıllarca karşısında bulunanlar da hakkını teslim etmişlerdir. Onun en çok arzu ettiği Müslüman tipi kendisini, inançlarını ve değerlerini hor görenlere karşı başı dik, inançlarından, yaşantısından, geçmişinden utanmayan bir tiptir (Kısakürek, 2010a, s. 136): Onlar dimdik ve küstah tavırlıdır; sizse iki büklüm ve mahcup edalısınız! Evvela bu halinizi değiştirin; ve cemiyet meydanında hapishane gardiyanı tarzında kol sallayanlara karşılık hiç olmazsa kürek mahkumları gibi dolaşmayın! Ensenizi dikin, yelenizi kabartın, göğsünüzü şişirin ve mukaddes Peygamberimizin “ kibirliye kibretmek sadakadır!” fermanına eş küfre karşı ezici bir gurur takının!”
Sayfa 132Kitabı okudu
Ahmet Hamdi Tanpınar, 1945 yılında milletvekiliyken “Anayasa'nın Türkçeleşmesi” başlıklı bir yazıyla dilde sadeleşmeye destek verirken (Tanpınar, 2006, ss. 114—116) daha sonra mektuplarında ve başka yazılarında dilde sadeleşmeyi ciddi şekilde eleştirmiştir (Okay, 2012, s. 287). Ancak Okay'a göre onun 27 Mayıs sonrasındaki hâli açıkça “zalimane”dir. Darbe olduğunda yurtdışındadır ve kardeşine 29 Mayıs 1960'ta gönderdiği mektupta darbeyle ilgili olarak “Sevinç delisiyim. Sevincimden aklımı oynatacağım diye korkuyorum” cümlelerini yazmıştır (Kerman, 2007, s. 318). Celal Bayar, Adnan Menderes ve diğer bakanlarla ilgili gazetelerde yayınlanan yalan haberleri doğru gibi kabul etmesi, idamlar dahil verilen cezaları desteklemesi, yazılarında ortalama vicdanı da rahatsız edecek alaycı uslubu, ilginç olmanın ötesinde pek çok insan için rahatsız edicidir.
İslamcılığın cumhuriyet öncesindeki ümmetçi ve milli sınırların ötesinde bir İslami bilince dönmesi konusunda öncü isimlerden birisi Sezai Karakoç olmuştur. Onun Diriliş dergisi dolayısıyla çıkışı, yıllarca milliyetçilikle birlikte var olabilmiş, söylemini milliyetçilik sınırları içinde üretmiş İslamcılığı bağımsız hale getirmek çabası olarak yorumlanabilir. Sezai Karakoç'u kenisinden önceki nesilden ayıran en önemli özelliklerden birisi budur. Bu yüzden cumhuriyet dönemi İslamcılığı için asıl kurucu ismin Sezai Karakoç olduğu da iddia edilebilir. Diriliş Düşüncesi, en başından itibaren kendisini milli sınırlar içinde sınırlandırmiş bir öğreti değildir.Dirilişin muhatabı bütün Müslümanlardır.
Sayfa 162Kitabı okudu
76 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.