Yaşlı adam, yine eskisi gibi evine kapandı, kabuğuna çekildi. Artık oğulları, kızları, torunları, eski karısı, yakın ve uzak akrabaları, dostları, arkadaşları, tanışları, hepsi, hepsi rahattı ve artık hiçbiri yaşlı adamı arayıp sormuyor, evine uğramıyor, ona mektup yazmıyor, kart göndermiyordu. Çünkü artık onu mutlu olmaktan kurtarıp kendileri de rahata kavuşmuşlardı. İşte o zaman yaşlı adam, gerçekten de yaşlanmış olduğunu anladı; yetmiş yılda yaşlanmamış ama bu iki ayda yetmiş yıl birden yaşlanmıştı...
Hayır, Fiong Hua uğruna ölünmeye değmezdi. Salt Fiong Hua için değil, hiçkimse için ölümü göze alamazdı. Çünkü, çok istemişti ama, hiçkimseyi uğruna ölümü göze alacak denli sevememişti.
Ne şaşırtıcı bir güzelliği var, umulmadık zamanların, umulmadık yerlerin, umulmadık kişilerin yaşamımızı değiştirmesi, dünyamızı güzelleştirmesi, hatta kötüleştirmesinin...