Ocak 1996'da (gene Ramazan ayı içerisinde) başörtüsü takmaya başladım. Anladım ki, Müslüman olmak Allah'a teslim olmak olduğuna göre, başımı örtmezsem Allah'a tam anlamıyla teslim olamamış durumda olacağım. Anladım ki, İslâm'ın bir bütün olarak kabul edilmesi ve yaşanması gerekiyor; o bir "kafana-göre-takıl," "işine-göre-eğ-bük" dini değil.
İslâm'ı kabul ettiğimde, Müslüman bir kadının başını örtmesi gerektiğinin farkındaydım ve en sonunda buna niyet etmiştim. Müslüm olur olmaz başımı örtmüş olmam gerekirdi aslında, ama birçok müslime için (hatta Müslüman aileden gelen insanlardan bir kısmı için) gayrimüslim bir toplumda bu adımı atmak ve başına örtüyü geçirmek pek de kolay değil. Birçok insanın onu bir bez parçası diye görmesi aptalca birşey! Hem, enteresandır, Hıristiyan rahibeler, onlar da başlarını örttükleri halde, başlarını örtüyorlar diye tenkit edilmiyorlar.
Kendimize iyilik yapıp ihtida öykülerini okuyalım.
Okuyalım ki şuurla bezenmiş müslüman bir kalbin söylediği kelamlar kalbimize şifâ olsun.
Her renkten, her ırktan insanların islamla buluşma ânı.
Bu anları okumak bu kadar şifâ ise acaba Allahın takdiri ile bir insanın hidayetine vesile olmak ne kadar güzeldir.
:')
Hani, karikatürlerde görülen, bir kulağına meleğin, diğer kulağına şeytanın fısıldadığı insanlara benziyordum. Fakat, en sonunda 'küçük şeytan'ı dinlemekten kurtulmayı başardım ve gerçekten gördüm ki, İslam hakikatin ta kendisidir..
Pazar, Amerika'daki en ayrımcı gündür: Siyahlar Siyahların kiliselerine gider, Beyazlar Beyazlarınkine, İspanyol asıllılar da İspanyol asıllılarınkine...
Sevgi ve birlik vaazı veren bir dinin, her Pazar günü göstereceği şey bu değildir herhalde.
Şu an bildiğim birşey varsa, o da, en sonunda yolu bulmuş olduğum ve içimde hep var olan, ama şimdiye kadar dikkatimden kaçmış bulunan birşeyi de keşfettiğimdir: müslüman bir kalb...
Çevremdeki insanların davranışlarını paylaşmayı becerememiştim. Çokları beni 'yirminci yüzyılda yaşıyor olduğumuzu idrak etme'ye, 'şöyle bir gevşeyip eğlendirici birşeyler bulma'ya veya buna mümasil şeylere sevkedip bu halimi değiştirmeye çalıştılar. Çocuklarım, yazı çalışmaları ve araştırmalarımı; 1987'ye kadar, hayatım bunlardan ibaret kalmıştı.