Edebiyatta bizi cezbeden yalnızca yabanıl olandır. Yavanlık ise monotonluğun diğer adıdır. Hamlet'te ya da İlyada'da, tüm kutsal kitaplarda ve mitolojide bize coşku veren şey uygarlaşmamış, hür ve yabanıl düşüncenin ta kendisidir ve bu düşünce okullarda öğretilen türden değildir.
İnsanın ta derinlerinde söken bir şafağın yansıması olamıyorsa gün ışığının ne önemi var? Sabah, ruhumuzu besleyecek hiçbir şey ortaya çıkarmıyorsa, gecenin örtüsünü neden üzerinden atar ki?
Sesimi ulaştırabildiğim insanları, düşüncelerimi gün ışığı standartlarıyla yargılamamaları ve onlara gecenin içinden seslendiğimi fark etmeye çabalamaları konusunda uyarmak istiyorum. Her şey nereden baktığınıza bağlıdır.
Gece, hiç şüphe yok ki günden daha özgün ve bayağılıktan uzaktır. Zamanla fark ettim ki ben yalnızca gecenin tenine aşinaymışım, aya gelince, meğer ona ara sıra bir panjurun aralığından bakıyormuşum.
Yazarın bu kitabına başlamadan önce izlediğim bir kaç filmde yazarın kitaplarından alıntılar, direkt olarak kitaplarının görsellerini görmem sonucunda pozitif bir önyargıyla okuma sürecine başladım. Maalesef beni hiç içine alamayacak bir kitap olduğunu ilk sayfalarda anlamaya başladım. Kısacık bir kitap olmasına rağmen yarıda bıraktığım ikinci kitap oldu. Bitirmek için 10-15 sayfa kadar kalmışken şuanda bu kitabı elimden bırakmamın bir kitabı daha bitirmiş olduğumda yaşadığım hazdan daha yüksek mertebede olduğunu hissettiğim gibi bıraktım.
Yazarın hayatına bakınca birden fazla düşünürün, yazarın hayatına etki etmiş olduğunu gördüm. Ama bu kitap özelinde altı çizilecek bir kaç cümleden başka etkilenecek bir şey bulamadım. Doğada vakit geçirmeyi seven, yalnızlıktan, hatırı sayılır yabanilikten hoşnut olan bir insan olarak yabanıl hayatın bu kadar romantize edilmesi düşüncesiyle ortak bir bağ yakalayamadım. Doğada olmak, onu hissetmek, yolumuzu kaybetmemize sebep olacak sıklıktaki ormanlarda yürümek erdemdir gerisi boştur gibi bir anlatım benim için çok yüzeysel kaldı.
YürümekHenry David Thoreau · Can Yayınları · 20203,134 okunma
Ancak muhtemelen, öyle günler gelecek ki doğa, üç-beş seçkinin ayrıcalıklı vakit geçirebileceği sözümona keyif alanlarına bölünecek; çitler artacak ve insanları umumi yollara hapsedecek başka mekanizmalar geliştirilecek, sonra bir de bakmışsınız ki Tanrı'nın toprakları üzerinde yürümek beyefendilerin hanelerini işgal etmek anlamına gelmiş.
Her şey bir yana, geceleyin bile gökyüzü kara değil mavidir, çünkü yeryüzünün gölgeleri arasında uzaklarda doğmakta olan güne, güneş ışınlarının cümbüş yaptığı ufka bakıyoruzdur.”