Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Zorba Gönderileri

Zorba kitaplarını, Zorba sözleri ve alıntılarını, Zorba yazarlarını, Zorba yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tanrı gülmeyi sever. Bir gün bana, “Gel içeri palyaçom!” diyecek. “Gel de beni güldür…” Ben de, işte böyle, Karagöz gibi Cennet’e gireceğim!
Sayfa 272
Bir daha doğmak elimde olsaydı ben de Pavlis gibi boynuma bir taş geçirir, kendimi denize atardım. Hayat ağırdır, en talihlilerinki bile ağırdır. Batasıca!..
Sayfa 237
Reklam
Bir mutluluğu yaşarken onu kavramamız zordur; ancak o geçip de arkamıza baktığımız zaman, birdenbire biraz da hayranlıkla, ne kadar mutlu olduğumuzu anlarız.
Zorba
Zorba
Nikos Kazancakis
Nikos Kazancakis
İnsan gençliğinde canavardır, evcilleşmek bilmez canavardır ve insan yer.
Sayfa 41
Dişsiz olduğun zaman: “Ayıp çocuklar, ısırmayın!” demek kolaydır.
Sayfa 41
“Hayır, özgür değilsin,” dedi. “Senin bağlı bulunduğun ip, öbür insanlarınkinden biraz daha uzun; hepsi bu kadar! Senin patron, uzun ipin var, gidip geliyor, kendini özgür sanıyorsun. İpi koparmadın mıydı da...” Zorba’nın sözleri, içimdeki açık bir yaraya dokunup acıttıkları için inatla, “Bir gün koparacağım!” dedim. “Güç, patron, çok güç! Bunun için delilik gerek, delilik, duyuyor musun? Ya hep ya hiç! Ama sende beyin var ve seni bu yiyecek. Aklın bakkal senin, defter tutuyor, bu kadar verdim, bu kadar aldım; kâr şu kadar, zarara bu kadar diye yazıyor. Yani, iyi bir sahip, her işi sermiyor, her zaman arkayı kolluyor. Hayır, ipi koparmıyor rezil, onu sıkı sıkı elinde tutuyor, kaçırırsa mahvoldu demektir zavallı, mahvoldu demektir! Ama, ipi koparmadıkça, hayatın ne tadı vardır, söyler misin bana? Papatya papatyacıktır; rom değil ki dünyayı altüst etsin!”
Reklam
Zavallı insan, ruhunun çevresine, yüksek ve aşılmaz bir çit örmüş, içinde günübirlik vücut ve ruh hayatçığına düzen ve güvenlik sağlamaya çalıştığı küçük bir harman yapmıştır. Bu harmanın içinde her şey çizilmiş yolları, kutsal göreneği izlemeli; basit, kolay anlaşılır yasalara uymalıdır. Böylece, ne olabileceğini ve nasıl davranmamız gerektiğini belirli bir güvenle önceden görmeyi isteriz. Korku istilalarının hükmü altındaki bu esrarengiz harmanın içinde, küçük, kırkayaklı kesinlikler hüküm sürer. Herkesin ve her şeyin binlerce yıldan beri kovmak için örgütlendiği utanç verici, öldüren düşman aynıdır: Büyük Kesinlik. Bu Büyük Kesinlik de, şimdi çiti aşmış, benim üzerime saldırmıştı. Kıyıma varınca, biraz soluk aldım, sanki harmanın ikinci korunaklı hattına varmış da korugana girmiştim. “Bütün bunlar,” diye düşündüm, “bizim huzursuzluğumuzun çocuklarıdır ve uykuda simgenin en parlak süsüne bürünürler. Onları biz kendimiz yaratırız; bizi bulmak için uzaktan hareket etmezler; bunlar, sonsuz güçlü, karanlık bölgelerden bize gelen bakışlar değildir; bizim dışımızda hiçbir değerleri olmayan, bize ait yayımlardır. Ruhumuz alıcı değil, vericidir; onun için korkmamalıyız.”
Dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir, bilir misin? Yarım işler, yarım konuşmalar, yarım günahlar, yarım iyiliklerdir. Sonuna kadar git be insan, avara et ve korkma! Tanrı, baş şeytandan çok, yarım şeytandan iğrenir!
Çevremdeki her şey yavaş yavaş inceliyor, hafifliyor, değişmeksizin bir düşe dönüşüyordu; uykuyla uyanıklık, aynı niteliğe bürünüyordu; uyuyor, mutlu bir halde, gerçeğin düşünü görüyordum. Yeryüzü ile Cennet aynı şey olmuştu. Hayat bana, ortasında iri bir damla bal bulunan yabanıl bir çiçek, ruhum da onun balını toplayan bir eşekarısıymış gibi geldi.
Eğilmiş, tahta çanın bu güvensiz ezgisini büyülenmiş gibi dinliyor ve yüksek bir yaşama dengesinin, artık bütün dış görünüşünü, yararsız sayarak kovabileceğini düşünüyordum. Ruh, ayrılıp gidiyor, ama, bir deniz kabuğu kadar karmaşık ve yavaş yavaş oluşan bir büyük konut bırakıyordu.
Reklam
Mevsimlerin değişmez dönüşümü, dönen dünyanın çarkı, güneş tarafından birbiri arkasınca aydınlatılan toprağın dört ayrı yüzü, kaçan ve bizim de kendisiyle birlikte kaçtığımız hayat, göğsümü yine heyecanla doldurdu. Turnaların sesiyle içimde, bu hayatın her insan için bir tanecik olduğu, başkasının var olmadığı, neyin tadını çıkarabileceksen burada çıkaracağın, bunun çabucak gelip geçtiği ve ölümsüzlük içinde insana bir fırsatın daha verilmeyeceği yolundaki korkunç önsezi yeniden yankılandı içimde. Bu amansız, amansız olduğu kadar da şefkat dolu uyarıyı duyan insan yüreği, zayıflıkları, anlamsızlıkları yenmek, tembelliğin ve yararsız büyük umutların üstesinden gelmek ve sonsuza kaçan her saniyeyi yakalamak kararı alır. İnsanın kafasında büyük örnekler canlanır; hiç olduğunu, hayatının küçük sevinçler, büyük değersiz konuşmalar içinde geçtiğini açıkça görür. “Ayıp! Ayıp!” diye bağırır, dudaklarını kanatır.
İnsanın ruhsal acıları, her zaman, her uygarlığın sonunda, çok ustaca hokkabaz oyunlarıyla –arı şiir, arı müzik, arı düşünce– biter.
Yabanıl bir çam ağacında, bir sabah, içerideki canın dışarı çıkmak üzere kabuğunu tam çatlattığı anda, bir kelebek kozasını görme fırsatını nasıl elde etmiş olduğumu hatırladım. Bekliyor, bekliyordum; o ise gecikiyordu; benim de işim vardı... Bunun için ona doğru eğildim, soluğumla ısıtmaya başladım. Onu sabırla ısıtıyordum. Mucize benim önümde,
Gerçek mutluluk budur: hiçbir yükselme tutkun olmadan bütün o tutkulu olduğun yüksekliklere erişmişsin gibi köpekçesine çalışmak. İnsanlardan uzak yaşayıp onları sevmek ve onlara gereksinme duymamak. Noel olunca, iyice yiyip içmek. Sonra bütün tuzaklardan yalnız başına kaçmak. Yıldızlar tepende, toprak solda, deniz sağda olsun ve birden, kalbinin içinde hayatın son çabasını da tüketip masal olduğunu duyasın.
Herkes kendi yolunu izler. İnsan bir ağaç gibidir. Neden kiraz vermiyor diye incir ağacını hiç azarladığın oldu mu?
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.