Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Fukusima nükleer santralinin civarında yaşayan Japonlar’ın yaşadığı çıkmazı tahayyül edelim – yıkım ve radyasyon, artık basit tabii felaketler olarak degil, Tabiatın sonu, tabii döngülerdeki derin bir bozukluk olarak yaşanılanmaktadır. Bu durumla kıyaslamak üzere, William James’in depreme verdiği tepkiyi nasıl anlattığına bakalım: “Neşe ve hayranlıktan başka bir şey hissetmedim. Neşe, ‘deprem’ gibi soyut bir fikrin somutlanıp duyumsanır gerçekliğe tercüme edildigi zaman kazandığı canlılıktan ötürü / … / ve hayranlık hissi de böylesi bir sallantıya rağmen, şu çelimsiz küçük ahşap evin kendini birarada tutmasından, dağılmamasından ötürü. Yüreğimde bir dirhem olsun korku yoktu; deprem tam bir zevkti, hoş gelmiş sefalar getirmişti.”
Tabiatın Sonu
Ekolojik çöküş, insanların biyogenetik tarafından manipüle edilebilir makinelere indirgenmesi, hayatlarımız üzerinde mutlak dijital kontrol... Günümüzün tarihi durumu, bizi proletarya mefhumunu terke falan zorlamıyor; tersine, tarihi durumumuz bizi bu mefhumu Marx'ın bile muhayyilesini zorlayacak bir varoluşsal seviyeye dek radikalize etmeye zorluyor.
Sayfa 76 - Encore YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Tabiatın Sonu
Özgürlük, en radikal şekliyle, kişinin Kaderini değiştirme özgürlüğüdür.
Sayfa 69 - Encore YayınlarıKitabı okudu
Tabiatın Sonu
Jean-Pierre Dupuy'un yaklaşımı şu ki, eğer (sosyal ya da çevresel) bir felaket tehdidi ile kozumuzu gereğince paylaşmak istiyorsak şu "tarihi" zamansallık mefhumundan da kurtulmamız gerekiyor: Yeni bir zaman mefhumunu devreye sokmak zorundayız. Dupuy bu zamanı "bir projenin zamanı" diye, geçmişle gelecek arasındaki bir kapalı devrenin zamanı diye adlandırıyor: Gelecek, geçmişteki eylemlerimiz tarafından raslantısal olarak üretilir, bu sırada bizim eylemimiz de gelecekle ilgili kestirimimiz ve bu kestirime verdiğimiz tepki tarafından belirlenir.
Sayfa 67 - Encore YayınlarıKitabı okudu
Tabiatın Sonu
Sigmund Freud "medeniyetin memnuniyetsizliği"nden söz etmişti - insan denilen hayvan, medeni hayatın talep ettiği kısıtlar altında asla huzur bulamıyor, insanların içindeki bir şey daima medeniyete başkaldırıyor, diyordu. Çağda bilim ve teknolojinin getirdikleriyle birlikte memnuniyetsizlik, kültürden bizzat tabiata yöneliyor: Nüfuz edilemeyen yoğunluğunu kaybettikçe -insani formunda olsun ya olmasın- tabiat gayri-tabiileşiyor. Bu haliyle bize, herhangi bir anda patlayıp felaketli istikametlere doğru saçılabilecek kırılgan bir mekanizma gibi görünüyor.
Sayfa 62 - Encore YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Günümüzün tarihi durumu, bizi proletarya mefhumunu terke falan zorlamıyor; tersine, tarihi durumumuz bizi bu mefhumu Marx'ın bile muhayyilesini zorlayacak bir varoluşsal seviyeye dek radikalize etmeye zorluyor."
"Paradoksal ama felaketi engellemenin yegane yolu, onu kaçınılmaz kabul etmektir."
Notlar
14*Tabiata içkin işbu kararsızlık düşünüldüğünde en doğrusu, ta 1970’lerde bir Alman çevrebilimcinin getirdiği şu öneri gibi gözüküyor: Tabiat sürekli değiştiğine ve Dünya üzerindeki koşullar birkaç yüzyıl içinde insanların hayatta kalmasını imkânsızlaştıracağına göre, insanlığın ortak amacı kendini tabiata uydurmak değil, Dünya’nın ekolojisine daha da şiddetle müdahale ederek Dünya’nın değişimini dondurmak olmalıdır. Böylelikle Dünyanın ekolojisi temelde aynı kalacak ve insanlığın hayatını idamesine izin verecektir. Bu üç öneride ekolojik hakikat iyi bir ifadesini bulmaktadır.
Sayfa 79 - EncoreKitabı okudu
49 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.