“Solucan yemi olduğumuzdan, çocuklar!” diye bağırdı Keating. Hepimiz sınırlı sayıda ilkbahar, yaz ve sonbahar yaşayacağız da ondan.
“Bir gün, inanması zor olsa da,Hepimiz nefes alıp vermez olacak, soğuyacak ve öleceğiz.
Şiiri sözcüklerle de sınırlandırmıyorum. Müzikte de şiir olabilir, bir fotoğrafta da, bir yemin hazırlanışında da -içinde ilham olan her şeyde. Gündelik şeylerle de olabilir ama asla ve asla sıradan olmamalıdır. Gökyüzü hakkında ya da bir kızın gülüşü hakkında yazın tabii ama bırakın şiiriniz Kurtuluş gününü, kıyamet gününü ya da herhangi bir güne anımsatsın. Bizi aydınlattığı heyecanlandırdığı ve kendimizi bir parça ölümsüz hissetmemizi sağladığı sürece benim için sorun yok.
Eğer bir şeyden eminseniz başka bir şekilde düşünmeye zorlayın kendinizi, yanlış ya da aptalca olduğunu bilseniz bile. Bir şey okurken yalnızca yazarın ne düşündüğüne kafa yormayın, durup siz ne düşünüyorsunuz ona da kafa yorun.
Eski günlerdeki kadar güçlü olmasak da
Hâlâ mangal gibi yüreğimiz var.
Zaman ve kader güçsüz kılsa da bizi,
Sapsağlam irademiz var,
Çabalamak, aramak, bulmak
Ve pes etmemek için.
"Çoğu hayatlarını biraz olsun kendi kapasitelerine uygun hâle getirmeden önce iş işten geçene kadar beklemedi mi? Başarının o yüce tanrısallığını kovalarken gençlik hayallerini heba etmedi mi? Bu adamların çoğu şimdi nergis gübresi! Yine de biraz daha yaklaşırsanız fısıldadıklarını duyabilirsiniz çocuklar? Hadi," dedi, "eğilin. Hadisenize. Duydunuz mu?" Çocuklardan çıt çıkmıyordu, bazıları çekine çekine fotoğraflara doğru eğildi. "Carpe Diem,” diye fısıldadı Keating. "Anı yaşayın. Hayatlarınızı olağanüstü kılın."