Ülke olarak çok fazla acıların yaşandığı bir ülkede yaşıyıp bundan etkilenmemek çok zor. Mine Söğütte bu düzensizliğe kayıtsız kalamayanlardan.
Suçlunun dışarda suçsuzun içerde olduğu. Düşünce özgürlüğünün olmadığı, kadına şiddetin hatsafhada olduğu çağlarda bunlardan etkilenmemek elde olsa gerek ki Mine Söğütte bu kaostan ta çocukken etkilenmiş.
Çocukken kitaplarini okugu berhanginin öldürüldüğü haberini duyduğu ve "annesinin asicaklar çocukları" diye ağlayisini unutamiyor mine söğüt.
Yazıları bu arkası kesilmeyen hikayelerden ötürü öfke dolu, düzen sorunun olmasindan geliyor.
Deli Kadın Hikayelerine gelirsek. 21 tane deliren kadını konu alıyor. Fakat kadınlara odaklanması kurgusal bir şey.Ordaki deli kadın karakteri sembolik aslında. Toplumsal delilik, sosyolojik delilik kadın üzerinde anlatılıyor. Erkeklere,çocuklara, bütün topluma, eşcinsellere; hem cinsel kimlikleriyle, hem sınıfsal kimlikleriyle bütün toplumu kapsayan bir delilik anlatılıyor. Yaşadığımız ülkenin temel sorunu erk problemi anlatılmış kitabında.Hatmi Çayı hikâyesine gelirsek babasının sevgisini ilgisini isteyen bir kız çocuğu anlatılıyor.
Toplumumuzun bozuk baba kız ilişkisini görüyoruz. Baba sevgisizligi onda derin yaralar bırakıyor. Sevgisini gösteremeyen bir baba figüründe rastlıyoruz. Kız çokk kucuk anlarda babasinin onu sevdigini hissediyor sadece. Uyuşturucu bağımlısı bir babanın kızının icler acisi yaşam serüvenini görüyoruz. Yemek yapamıyor evi çekip çeviremiyor diye dayak yiğen bir kız çocuğunun tranvalarina şahit oluyoruz.