Saat 23:15
Senin kokun olmadan uyandığım bir gün daha. Gitmeseydin olmaz mıydı? Beraber ıslandığımız yağmurları, sokaktaki o hep sevdiğimiz kediyi, sana hep okuduğum şiirleri, bana sarılıp başını koyduğun o omzumu öksüz bırakmasaydın olmaz mıydı? O yağmur bir daha eskisi gibi yağmadı, o kedide mahalleye uğramadı bir daha, o şiirleri okurken de sıktılar beni, omuzum da da senin boşluğun vardı, kimse sığamadı oraya. Senden sonra bende bana bir daha uğramadım o kedi gibi. Sabahları işe gitmeden önce kravatımı sen bağlardın ya, ben bağlayamazdım hani, onu bağlamayı öğrendim. Aklın orada kalmasın. Hani sevgiliyken hafta sonları beraber gittiğimiz ufak bir çay bahçesi vardı, oranın sahibi o yaşlı bir amca vardı, o da ölmüş senin gibi. Görürsen selamımı söyle. Bir çay parası borcum vardı, kusura bakmasın artık. Oğlumuz seni soruyor bazen. Annem nerede diye soruyor. Akşamsa yıldızları gösterip annen orada diyorum. Her akşam annemi göreceğim deyip balkona çıkıyor. Çocuk işte. Her şey bir yana, arada bir rüyalarıma gel, özledim. Biliyorum geçmeyecek, ama olsun, sen yinede gel, arayı uzun tutma pek. Neyse, oğlan yine balkonda seni izliyor herhalde, bana sesleniyor balkondan. 'Baba bak annem orada işte' diyor. Bekletmeyeyim. Kalbimin sendeki yarısına iyi bak, diğer yarısına oğlumuz bakıyor. Hadi görüşmek üzere