Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Emirhan

"Atlı okçuların kurduğu köklü bir süvari geleneğine sahip imparatorluğun, Nablus'ta dünya askeri tarihinin son büyük süvari harekâtı sonucunda yenilmesi ise tam anlamıyla büyük bir trajedi olarak Osmanlı askeri tarihine geçmiştir."
Reklam
Bir şeyi talihsizlik olarak betimlemek, onun nedenlerini araştırma sorumluluğundan kaçınmanın yaygın bir yoludur, biri bana tarihin bir rastlantılar demeti olduğunu söyleyince, onun kafaca tembel ya da düşük düzeyde olduğundan kuşkulanırım.
Sayfa 161Kitabı okudu
Tarihte Nedensellik
Saldırının öteki kaynağı, ünlü, Kleopatra’nın burnu gizemidir. Bu, tarihin geniş ölçüde şansa bağlı rastlantılarca belirlenmiş bir olaylar dizisi olduğu ve en rastlantısal nedenlere bağlanabileceği yolundaki teoridir. Actium Savaşı’nın sonunu tarihçilerce genellikle ileri sürülen türden nedenler değil, Antonius’un Kleopatra’ya delicesine tutkunluğu belirlemişti. Beyazıt’ın damla hastalığı yüzünden Orta Avrupa’ya ilerlemesi alıkonulduğunda Gibbon “bir adamın tek bir lifine düşecek aykırı bir safranın ulusların felaketini önleyebileceği ya da geciktirebileceğini” söylemişti. Yunan kralı Aleksandros, 1920 güzünde maymunun ısırması sonucu olarak öldüğü zaman, bu kaza Sir Winston Churcill’e “çeyrek milyon insan bu maymunun ısırması yüzünden öldü” dedirtecek bir olaylar dizisi başlatmıştı. Ya da, 1923 güzünde Zinovyev, Kamenev ve Stalin’le çatışmasının kritik bir noktasında Troçki’yi eylemin dışına çıkaran bir ördek avı sonucunda üşüterek ateşlenmesi üstüne kendisinin yaptığı yorumu ele alalım: “ İnsan bir devrimi ya da bir savaşı önceden kestirebilir, fakat sonbaharda bir yaban ördeği avının sonuçlarını önceden kestirmesi imkansızdır.”
Sayfa 157Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Tarihte Nedensellik
Her tarih tezi, nedenlerin önceliği sorunu çevresinde döner.
Sayfa 148Kitabı okudu
Tarihçi, bütün bilim adamları gibi, durmadan “niçin” sorusunu soran bir yaratıktır.
Sayfa 144Kitabı okudu
Reklam
Benim önerebileceğim bir çare, tarihimizin ölçütlerinin geliştirilmesi, -eğer böyle diyebilirsem- daha bilimsel kılınması, tarih araştırmacılarından daha sıkıcı isteklerde bulunmamızdır. Tarih, akademik bir disiplin olarak bazen bu üniversitede klasikleri çok zor ve fen bilimlerini çok ciddi bulanların toplandığı, işe yaramayan her şeyin içine atıldığı bir sepet olarak düşünülmektedir. Bu konuşmalarda size vermeyi umduğum bir izlenim, tarihin klasiklerden çok daha zor ve herhangi bir fen bilimi kadar ciddi bir konu olduğudur.
Sayfa 142Kitabı okudu
“Tarih bütün tanrıçaların aşağı yukarı en acımasızıdır; yalnızca savaşta değil, “barışçı” ekonomik kalkınma dönemlerinde de zafer arabasını arkasında ceset yığınları bırakarak sürer. Biz erkekler ve kadınlar, ne yazık ki, gerçek bir ilerleme için hemen hemen oransız görünen acılar tarafından zorlanmadıkça, cesaretimizi toplamayacak kadar aptalızdır
Sayfa 138 - Engels'den alıntı yapılıyorKitabı okudu
“Suçlamada bulunanlar şu önemli noktayı unutuyorlar ki (ister adliye, ister ahlak mahkemesi anlamına), bizim mahkemlerimiz, yaşayan, eylemde bulunan ve tehlikeli olabilen kimseler için kurulmuş zamanımızın mahkemeleridir; oysa öteki kimseler, kendi zamanlarının mahkemelerinde yargılanmışlardır ve ikinci kez mahkûm edilemez ya da bağışlanamazlar. Onlar her ne olursa olsun, herhangi bir mahkeme huzurunda sorumlu tutulamazlar; salt şu nedenle ki, artık huzura ermiş geçmişin insanlarıdır ve bu sıfatla ancak tarihin konusu olabilirler ve yaptıklarının ruhuna nüfuz eden ve onları anlayan yargıçlar dışında hiç kimse tarafından yargılanamazlar... Tarih anlatıyoruz diye yargıçlık taslayıp, tarihin görevi bu olduğu inancıyla şunu mahkûm edip bunu bağışlayanlar... genellikle, tarih duygusundan yoksundurlar.”
Sayfa 134 - Croce'den alıntı yapılıyorKitabı okudu
“Tarih, bizi yalnız başka zamanların uygunsuz etkisinden değil, kendi zamanımızın uygunsuz etkisinden, çevrenin tiranlığından ve soluk aldığımız havanın basıncından da kurtaran şey olmalıdır”
Sayfa 97 - Acton'dan alıntı yapılıyorKitabı okudu
Öyleyse, tarihçi de bir bireydir. Öteki bireyler gibi, o da aynı zamanda bir toplumsal olaydır, ait olduğu toplumun hem ürünü, hem de isteyerek ya da istemeyerek sözcüsüdür; tarihî geçmişin olgularına işte bu sıfatla yaklaşır. Bazen tarihin gidişinden “yürüyen bir tören alayı” diye söz ederiz. Bu, haklı bir benzetmedir – yeter ki, tatihçi kendini ıssız bir kayalıktan çevresine bakan bir kartal ya da tören kürsüsünde önemli bir kişi saymaya kalkışmasın. Bunların hiçbiri değildir! Tarihçi, alayın bir başka bölümünde yorgun argın yürüyüp giden bir başka gölgeli kişidir yalnızca. Tören alayı dönüp dolaştığı, bir sağa bir sola saptığı, bazen tam geriye katlandığı, farklı kesimlerinin birbirlerine göre durumları sürekli olarak değiştiği için, örneğin bugün Ortaçağ’lara dedelerimizin 100 yıl önce olduğundan çok daha yakın bulunduğumuzu ya da Caesar çağının bize Dante çağından daha yakın durduğunu söylemek pekâlâ mümkündür. Geçit alayı – ve onunla birlikte tarihçi de- ilerledikçe, yeni görünümler ve yeni görüş açıları belirir. Tarihçi tarihin bir parçasıdır. Tarihçinin bu geçit alayı içinde kendini bulduğu nokta, onun tarihi görüş açısını belirler.
Geri113
205 öğeden 196 ile 205 arasındakiler gösteriliyor.