Dericisinden oyuncakçısına herkesin birbirini bildiği o küçücük pasajda, artık orada olmayan üç-beş metrekarelik dükkânın boyumun yetmediği raflarına bakarken duyduğum heyecanı, seneler sonra parlak ışıklı zincir mağazalarda boşuna arıyorum.
Türkiye'nin 1980 sonrasında koyu bir karanlığa
dalması hızla bozulan gelir dağılımı dengesinin ve lüks
tüketim malları furyasının ve zengini daha zengin, fakiri
daha fakir kılan ekonomi politikasının sonucu değildir.
Bunlar yaranın sadece cerahati sayılmalıdır. 80'li yıllar
ekonomik gücü yerinde olanların da hoşnutsuzluklar
içinde kaldığı, zenginlerin de insanî özlemleri bakımından tedirginlik ve tatminsizliklerle yüzyüze geldikleri
yıllar olmuştur. Çünkü karanlığın sebebi bir ülkenin olduğu kadar, insan tekinin, ailelerin olduğu kadar bütün
insanlığın yaşama sebebinden mahrum kalışı veya yaşama sebebini insana yakışmayacak ölçüde tek boyuta yani ezilmemek için ezmek ilkesine indirgemesidir. İşin
gerçek yüzü bu olduğu halde karanlık bunun görülmesini engeller.
1982
Şeker Bayramı'nın yaz mevsimine rastladığı yıl...
"Losin my mind, going back in time to 1982"*
(1982'ye zamanda yolculuk yaparken aklımı yitirecek gibi oluyorum)
“ Ansiklopedi okuyan” çocuklardık biz. “ Kimin evinde daha çok ansiklopedi var” yarışında olan çocuklardık. Kucağına alırsın koca bir cildi,elinde bir elma veya yanında kuru üzüm-leblebi tabağı, kurulursun sobanın yanındaki divana..Gelişigüzel açarsın ortalarda bir yeri... Gözüne ilk çarpan başlığı okumaya başlarsın. İlgini çekerse, o madde içinde geçen başka şeyleri araştırmaya koyulursun. Şarkılardan fal tutulan yıllarda doğup büyüdüysen, ansiklopedi maddelerinden fal tutmayı da garipsemezsin.