a

Anı-Mektup-Günlük-Tarih

0 üye
Mu Kıtası
“Türklerin dünyanın ilk medeniyeti, dünyanın ilk varoluşundan itibaren mevcudiyetine olduğuna müthiş derecede inanırdı. MU KITASI’yla ilgilenmesi de bu sebepleydi. Tarih, Türklerin hep Orta Asya’da doğup, oradan batıya yayıldığını yazmıştır. Ama Atatürk kesinlikle Orta Asya’dan değil de, başka bir kıtadan kopup buralara geldiklerini savunurdu. Mu Kıtası’nda ilk Türk kavimlerinin yaşadığını, bu kıtanın batıp yok olması ve buradaki insanların Asya’nın batısına göç etmesiyle, Türklerin ilk defa Asya Kıtası’na ayak basmış olduklarına inanırdı. Buna öylesine emin bir şekilde inanmıştı ki. Ama maalesef Atamızın bu yöndeki yoğun çalışmaları 1938’de son nefesini vermesiyle bitiverdi. Ve sonrasında ne yazık ki devamı gelmedi…”
Sayfa 69 - Atatürk’ün Kütüphanecisi O’nu Anlatıyor…Kitabı okudu
Sayfa kıvırmayı çok kızarız
“Kitap okurken altlarını muhakkak kırmızı kalemle çizerek, önemli hususları belirtirdi. Önemli olmayan yerleri ise ya mavi ya da kurşun kalemle çizerdi. Sayfa kıvırmaya çok kızardı. Müthiş bir hızlı okuma tekniğine sahipti. Her zaman müsait olduğunda devamlı okurdu. Tabii ben de her zaman hazır ve nazır onun yanındaydım…”
Sayfa 56 - Atatürk’ün Kütüphanecisi O’nu Anlatıyor…Kitabı okudu
Reklam
Bir okuma inceliği: Tülbentler
“Çok kitap okuduğu zaman gözleri kızarır ve yaşarırdı. Onun da çaresini bulmuştum: ince ince tülbentler hazırlar, gözleri yaşarınca verirdim. O da tülbentle gözlerini kurutur rahatlardı…”
Sayfa 55 - Atatürk’ün Kütüphanecisi O’nu Anlatıyor…Kitabı okudu
Nuri Ulusu Bey’e Kütüphanecilik Görevinin Verilmesi
“Birkaç günlük askeri eğitimden sonra Başyaver Rusuhi Bey’in talimatıyla Köşk’e geldim. Benim kitap ve okuma zevkimi daha evvelce kendisine söylediğim için, beni Köşk’ün kütüphanesinde görevlendirdi. ‘Yerin burası, Ata çok okur, çok titizdir, aman çok dikkatli ol,’ diye tembihlemeyi de yaptı. Artık günlerim, her saatim kütüphanede geçiyordu. Benden evvelki kütüphane görevlisi Saip Bey bana her gün yeni şeyler öğretiyor ve yetiştiriyordu. Ama rahatsızlanıp bir müddet sonra da vefat edince, onun asli görevine ben getirildim. Azimle göreve gelir gelmez tüm kütüphanenin hemen hemen her yerini ezberlemiş, adeta kafama resmetmiştim. Çünkü kafama buranın tüm idaresini bir gün elime alacağım, diye ahdetmiştim…”
Samsun’a Çıkışı
“Babam bir hafta kadar sonra döndü ve ev halkının meraklı bakışları karşısında hemen anlatmaya başladı: ‘19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basan Paşa’nın maiyetinde 21 kurmayı, 25 er ve erbaş, 22 gizli kahraman, 8 tane de müşavir ve kâtip olmak üzere 76 kişi vardı. İstanbul’dan Samsun’a kadar köhne Bandırma Vapuru’nun kıç tarafındaki 1. mevkii kamaraların güvertesinde bulunan küçük salonda, başının altına koyduğu yastıkla kanepeye uzanarak gece ve gündüzlerini geçeren Paşa, düşman tarafından takip edileceği ve geminin batırılacağını hesap ederek hiç uyumamıştı. Nitekim takip edilmiş ama sağsalim Samsun’a varmıştı…”
Yazarın Mustafa Kemal Paşa ile Tanışması
“Merhum anneciğim babamın çantasını hazırladı ve ‘Nuri Bey, müsaade et de oğlumla beraber seni yolcu etmeye gelelim,’ dedi. Kız Kulesi açıklarında demirleyen Bandırma Vapuru’na babamla beraber bir sandalla çıktık. Biraz sonra babam, ‘Gel bakalım oğlum, Mustafa Kemal’e götüreceğim seni,’ dedi. Hayal mi görüyordum? Mustafa Kemal’e ayrılan kameraya geldik, beraberce içeri girdik. Karşımda masmavi gözleriyle çakmak çakmak bakan büyük komutan, büyük asker Mustafa Kemal oturuyordu. Bize doğru seslenerek, ‘Hacı Bey maaşallah, delikanlı cin gibi, gel bakalım yanıma. Adın ne senin,’ diye sorunca kendime geldim. ‘Nurettin, efendim,’ dedim. Bana ‘Bu ülke hepimizin, ama esas siz gençlerin. Mücadeleden yılmak yok, tamam mı?’ dedi. Bandırma Vapuru, Mustafa Kemal’ini ve babamı alarak gözden kaybolana kadar, ana oğul yaşlı gözlerle bu büyük kahramanları uğurladık…”
Reklam
Geri14
47 öğeden 41 ile 47 arasındakiler gösteriliyor.