Bir siyasal düzenin muhalifleri var olan düzeni gönüllü olarak kabul etmezler; onu toptan mahkûm edip, sanki yaşanan dönem koskoca bir araymış da bunun sonunda yaşam yeniden başlayacakmış gibi, tarihin dışına atarlar.
Ve Güney Afrika'nın "pigme"leri Çin ve Endonezya'nın "dev"leri, vb. gibi insanımsıların en değişik tiplerinin, aynı bölgede olmasa bile aynı zaman içinde birlikte var oldukları reddedilmemektedir.
Batı demokrasilerinin demokratik-olmayan çevre ülkelere ihtiyacı vardır. Antropolojik terimlerle alışveriş, "tüccar" biçimini aldığında "soylu" farklılıklarla beslenir ve ardında ham bir ekonomik eşitsizlikten başka bir şey bırakmaz.
Eskiden evrenin kralı idik; ama şimdi bizden aşağının da aşağısı, çamurumsu, sömüksü, gözle görülmeyecek kadar küçük ve beyinsiz yaratıkların soyundan geldiğimizi kabul etmemiz isteniyor.
Zira bir kötülükten kurtulmakla bir iyilik elde etmek sadece bir ve aynı şeyin farklı yüzleridir; örneğin bir hasta üzerindeki hastalığı ne kadar atarsa o kadar iyileşir.
Bir ülke düşünün. Dönemin rüyası gibi ya da harikalar diyarının tanımlanmış düşsel yeri. Kitap incelemelerinde genellikle distopik bir yurt düşlendiği söylenmiş ama aslında günümüz klişelerini de yeterince içeriyor. Sadece çağın idealleri diyebilir. Tüm her şeyiyle yeni bir ülke anlatılıyor. Kurgusal bir ilerleyişten çok soru cevap şeklinde düşlenen- görülen- merak edilen ülkeye dair anlatım mevcut. Özgür ülke tanımlamasına tam olarak uymasa da komün, sosyalizm, anarşizm, demokrasi, diktatörlük gibi akımlardan bir parça alıp yeni bir şeyler yaratılmış. Diktatörlüğü cezai kısımlarında kullanılmış daha çok. Güzel bir anlatımla okurken düşleme şansı az da olsa vermiş. Farklı toplum yapılarını merak eden antropolog ruhlu okurları çok saracaktır özellikle. Güzel, okunulası bir kitap. Keyifli okumalar dilerim.
Güneş ÜlkesiTommaso Campanella · Öteki Yayınevi · 20173.259 okunma
“Yabanıl dönem boyunca mülkiyet, asgari düzeydedir ve sahibi öldüğünde mezar malları olarak onunla birlikte gömüldüğünden devredilmesi söz konusu değildir.”
Colin Turnbull, ormandan hiç çıkmamış bir pigmenin bir dağın zirvesine çıkarıldığı ilgi çekici bir hikaye anlatır. Pigmeyle birlikte ağaçların arasından tepeye çıkmışlar. Önlerinde engin bir ova uzanıyormuş. Zavallı küçük adam çok korkmuş. Perspektif ya da mesafeyi ölçme duygusu yokmuş. Uzakta ovada otlayan hayvanların, yolun hemen karşı tarafında olduğunu ve çok küçük olduklarından onların karıncalar olduğunu zannetmiş. Kafası karışmış ve ormana nasıl döneceğini şaşırmış.