Ötekinin keyfine nasıl muamele ettiğimiz kendi keyfimizle nasıl bir ilişki içinde olduğumuzun göstergesidir. Ötekinde canımızı sıkan şey -ötekinin keyfinin bizim varoluşumuzda meydana getirdiği rahatsızlık- kendi keyif alma tarzımızdır. Eğer ötekinin keyfinden keyif almasaydık, ona şahit olmak bizi psişik olarak rahatsız etmezdi. Ona kayıtsız kalır, kendi işimize gücümüze odaklanırdık. Mesela, toplu taşımada çalan radyodan rahatsız olduğumuzda, radyonun kapatılmasını isteyip, bu şekilde dinlemek istemediğimiz o müziği dinlemek zorunda kalmayız; ama o rahatsız edici müziğin çalınması sayesinde deneyimlediğimiz yabancı keyif gösterisini de deneyimlemeyiz. Ötekinin keyfinin bizim dikkatimizi çekiyor olmasının kendisi bu keyifle aramızdaki mahrem -daha doğrusu na-mahrem (extimate)- ilişkinin göstergesidir.
Metz'e göre sinemasal deneyim, izleyicinin dünyada yalnızca özne olarak varolmakla katlanabildiği eksiklik hissiyle geçici olarak baş edebilmesini sağlar. Bu deneyim ayna evresindeki hazzı büsbütün yineleyerek imgesel bir haz verir.
Nel, Bottom'daki ka saba halkının çoğuyla birlikte, Sulayı tilin keyfi kendisine istifleyen müstehcen bir keyiffigürü olarak görür. Nel ve Sula arkadaştır ama fantazinin dolayımladığı bu hınç ilişkilerini şekillendirir. Sula kasa badaki birçok erkekle seks yapmakla birlikte onları asla arzulamaz. Sekse uyarılmak için değil, ona yalnızlığını ve kimsesizliğini hatır lattığı için yönelir. Başkalarının onu görme biçimine rağmen, keyfi eksiktir. Morrison, Sulanın keyfi aracılığıyla süregelen eksikliği vur gulayarak, başkalarının ona isnat ettiği fantazinin gücünü baltalar.
Platon ve Aristo gibi erken demokrasi muhalifleri demokratik aşırılığa denge ve düzen düşüncesiyle karşı çıkmışlardır. Hem Platon hem de Aristo için, en iyi yönetim biçimi, demokrasiden ziyade, en iyi olanın en iyi olduğu için yönettiği aristokrasidir. Demokrasiden farklı olarak, aristokrat yönetim bir kamu yararı vizyonuyla hareket eder. Demokratik yönetim altında, toplumsal düzen kamu yararının peşinden gitmeyi bırakıp, şahsi menfaatler arasındaki çatışmanın gelişmesini engelleyecek sınırların olmadığı anarşik bir duruma geçer. Demokrasi toplumun tahammül edebileceğinden çok daha fazla keyfin patlak vermesini imler. Platon ve Aristo, bu erken demokrasi muhalifleri, demokrasinin çağdaş destekçilerinden çok çok daha iyi bir argüman öne sürmüşlerdir.
Bu kitap ırkçılığın psişik rezonansını irdelemeyi amaçlıyor. Bu minvalde, bilinçdışının ırkçılıkta oynadığı rolü ele alacak. Irkçılığın bilinçdışı yanı, yıkıcılığı ya da adaletsizliği değil, ırkçı için keyif üretmesidir. İlk bakışta, ırkçılığın keyifürettiği görüşünü ırkçılık de nince akla gelen habislik ve nefretle bağdaştırmak zor görünür. Irkçılığı düşündüklerinde insanların aklına hemen keyifgelmez. Fakat ırkçılık ile keyifarasındaki bağlantı, keyifsalt hazzın ötesine geçen bir şey, haz ve acı alanını aşan bir aşırılık deneyimi olarak düşünülürse daha anlamlı hale gelir. Irkçının aşırı bir şeyin parçası olduğu, ırkçılığın kendisinin de aşın olduğu açık gibidir. Bu aşırılık ırkçıyı ahlak, rasyonalite ve kişisel çıkarın ötesine taşır.
Kitabı ben eklettirdim ve ilk okumayı da ben gerçekleştirdim, böylece ilk incelemesini de ben yazıyorum.
Ancak kitabın birazcık ileri seviye olduğunu düşünerek okudum. Ilgimi çeken bir konuydu ve yazar da şahane yazmış. Lakin, dediğim gibi sanki bu konularda okunacak temel birkaç eserden sonra okunması gereken bir kitapmış.