Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Tanıdık bir isim gördük Levent hocamıza selamlar
Mekanın cinsiyetine ilişkin (maalesef yine antropoloji dışından) bir başka kaynak kitap, Levent Şentürk'ün Kuir Mekan'ıdır (2015). Mimari ile sosyal bilim arasında duran bu kitap aynı zamanda akademik literatürün dışına çıkan deneysel tarzıyla da ilham verici bir çalışma.
"Ortadoğulu kadınlar" ya da "Müslüman kadınlar"ın popüler feminist tartışmaların konusu (ve elbette tarafı) olduklarını biliyoruz. Bu konuda Deniz Kandiyoti'nin (1997) bir eleştirisini hatırlamak uygun olur: "Müslüman toplumlardaki kadınlara ilişkin çalışmalar, devletin rolünü ve İslam'ın konumunun ne ölçüde devlet politikaları tarafından belirlendiğini gözardı etme eğilimindedir." Aslında Ortadoğulu (ya da Müslüman) kadınlara ve bu kadınların içinde yaşadıkları kültürlere ilişkin tartışmalar, Abu-Lughod'un bizi uyardığı gibi, kültürleri (burada "Ortadoğu kültürü" ya da "İslami kültür") homojen, kendi içinde tutarlı ve zaman dışı gerçeklikler olarak ele almanın örnekleri olarak da düşünülebilir.
Reklam
Antropolojik söylem, bu anlamda ırkçı söylem gibi çalışır: Kültür, 19. yüzyıldaki "medeniyet" anlamından ayrılıp farkın ifadesi ("Kültür" yerine "kültürler") kullanılır hale geldikçe, kültürel farkın veri kabul edilmesi eğilimi de artar. Her ne kadar kültürün öğrenilen, dolayısıyla da değişebilen bir "şey" olduğu tekrarlansa da, "kültürel fark", tıpkı ırk gibi, veri kabul edilen bir gerçekliğe dönüşür. Feminizmin "kadın doğulmaz, olunur" mottosuyla yola çıkıp kadınlığı ve erkekliği özsel gerçekliklermişçesine ("kadın bilinci", "kadın bakış açısı", "kadın deneyimi" vb.) ele alma yönelimine girmesi gibi.
Hatırlanacağı gibi, "cinsiyet/toplumsal cinsiyet sistemi" kavramsallaştırmasının kendisi de biyolojik cinsiyet ikiliğini veri kabul ederek bu ikiliğin kültürel (toplumsal, ekonomik) olarak nasıl işlevselleştirildiğini konu ediyordu. Dolayısıyla, l980'lerin sonuna geldiğimizde feminist antropologların cinsiyetin kendisini problematize etmeleri, kritik önemde bir tartışma alanı açmaktadır diyebiliriz. Örneğin Atkinson ve Errington (1990) yazdıkları bir giriş yazısında, son derece basit ama toplumsal cinsiyet kavrayışını temelden değiştirecek bir soru sorar: Toplumsal olarak inşa edilmiş cinsiyet ile cinsiyetin toplumsal olarak inşa edilmesi arasındaki fark nedir?
Antropoloji, bir disiplin olarak bedeni ve bedensel pratikleri sorunsallaştırdığı için, feminist antropologların diğer insani bilimlerdeki feministlere göre avantajlı olduklarını söyleyebiliriz. Antropologlar, kültürün bedenlere kazılı olduğu fikriyle uğraşmak için Michel Foucault'yu beklemek zorunda değildiler. Bedensel geçiş ritüelleri, beden deformasyonları, bedensel ve ruhsal sağaltım ve şifacılık, menstruasyonla ilgili inanış ve tutumlar, cinsellik ve evlilikle ilgili düzenlemeler, beslenme pratikleri ... Bir kültürel pratik alanı olarak beden, her zaman disiplinin merkezinde olmuştu. Aynı zamanda, sosyal antropolojinin İngiltere'de 1970'lere kadar "akrabalık bilimi" olarak geliştiği de hatırlanmalı.
Sherry Ortner, "Is Female to Male As Nature is to Culture?" yazısında, aynı problemi daha soyut bir düzeyde ele alıyor ve kadınların doğa, erkeklerin ise kültürle özdeşleştirilmelerinin evrensel eşitsizliğin temel dinamiği olduğunu ileri sürüyordu. Elbette, böyle bir farklılığın eşitsizliğe yol açmasının bir boyutu da, kültürün her koşulda doğanın karşıtı ("kültür, doğaya karşı insanın yarattığı her şeydir biçimindeki yaygın tanımı hatırlayın) ve ona üstün görülmesiydi. Bu durumda çocuk doğuran, düzenli olarak kanayan, süt veren cinsiyet, doğa gibi, kültür (erkek) karşısında ikincil oluyordu. Kadınlar, çocukları insan toplumuna kazandırmak, yiyecekleri pişirerek "doğa"dan "kültür"e taşımak gibi işleri yapan araçlardı yalnızca; bu özellikleriyle, kültürün sınır bekçileriydiler ancak,yaratıcıları değil.
Reklam
Slocum makalesinde, antropologların bilginin de antropolojisini yapmalarının gerektiğinden bahisle, "peki o sırada kadınlar ne yapıyorlardı" sorusunu sorabilmek için antropolog olmanın yetmediğini, feminist de olmanın gerektiğini söylüyordu. Ona göre, yüz yıllık antropoloji geleneğinde kadınlar var olmasına vardılar ama erkeklerin yaptıklarından pek de farklı bir şey yapmamışlardı. Çünkü farklı sorular, ancak farklı bir öznelik konumundan, feminist bilinçle sorulabilirdi.
Vayyy be
Hesaplamalara göre diğer memeliler gibi günümüzün %40'ını buna ayırmak zorunda kalırdık. Konuşma ve dedikodu bu yüzdeyi azalttığı için 150 kişilik gruplar kurması mümkün insanoğlunu.
Amerikan yerlilerinin biyolojik olarak en çok benzediği grup Asyadaki Mongoloidlerdir. Kalın telli siyah saçlar, tüysüz yüz ve kılsız vücut, kahverengi gözler, esmer ten ve sıkça karşılaşılan kürek şeklindeki kesici dişler gibi fiziksel özellikler bu benzerliği ortaya koyar.
Antropoloji ve Psikanaliz…
“1930'larda bazı Amerikalı antropologlar veri toplama gerecini 'ayarlama' çabasıyla alan çalışmasına koyulmadan önce psikanalizden geçtiler - bu uygulama kısa zamanda terk edildi.” -John Monaghan, Sosyal ve Kültürel Antropoloji, Dost Kıtabevi Yayınları, syf: 42
Reklam
İlkel Antropologlar ve Eleştirisi: Karşılaştırmalı Metod
"(...) bugün onların [19 yüzyıl antropologları], teorik esaslarını irkilmeden okumamız zordur; bazen de ortaya koydukları kendini beğenmişlik karşısında hayrete düşeriz. (...) şunun anlaşılması gereklidir ki o dönemde ilkel toplumlar hakkında pek az şey bilinmekteydi ve gerçek olarak kabul edilen şeyler sıklıkla gerçekler değil sathi
İlkel(!)
"Antropolojik edebiyatta yerleşmiş olduğu anlamda 'ilkel" kelimesi, nitelediği toplumların zaman içerisinde ilk olanlar veya diğer toplumlara göre daha aşağı derecede olanlar olduğu anlamına gelmez. Bildiğimiz kadarıyla, ilkel toplumlar bizimki kadar eski bir tarihe sahiptirler ve bazı yönlerden bizim toplumumuzdan daha az gelişmiş olmalarına rağmen diğer hususlarda çoğu kez daha gelişmişlerdir. Hal böyle olunca, kelimenin seçimi belki de talihsiz bir tercihtir; ancak şu anda kullanımından kaçınılamayacak derecede tekbir bir terim olarak yaygın bir kabul görmüştür."
Sayfa 15 - BireyKitabı okudu
Antropoloji’de Saha Araştırması
“ (…) Morgan’ın çalışması olan Iroquis dışında, on dokuzuncu yüzyıl sonuna kadar hiçbir antropoloğun alan çalışması yapmamış olması gerçekten ilgi çekicidir. (…) William James şöyle söyler: Sir James Frazer’a bildiği yerler hakkında sorduğumda yüksek sesle şöyle söyledi, ‘Tanrı Korusun!’.
Sayfa 72 - BireyKitabı okudu
914 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.