Dört dönüyor dünya 45 metre karelik bir oda içinde. Sesim yankılanmayacak kadar kirli çıkıyor bazen dudaklarımdan. Odanın en gereksiz yer kaplayan bir eşyası olarak düşünüyorum kendimi sandalyeye oturduğumda.
Duvarlar beyaz, bembeyaz, o kadar beyaz ki kötü düşünceler kurmak için gecenin karanlığı bekliyorum. Saatin kendine has bir ciddiyeti var, her gün aynı ritimde tiktaklarını duyarken, aldığım pillerin ömrünün uzunluğunu farkederek kendimle gurur duyabiliyorum.
Anlık çalan telefon aramalarında, kulaklarımın işitme hızından daha güçlü olabiliyor zihnim, beklentinin en acınası hali diyebiliriz buna. Bir insanın 45 metre kare içinde yapabileceklerinin sınırı yok. Tabi koltuklar yeterince açılmıyorsa.
"İnsanın bir duruşu olmalı" dediklerinde kambur olduğumu kabullenirdim. Karakterin, duruşla belirlendiğini, mecaz anlamı testlerinde Türkçe derslerinde öğrendim.
Çocukken anlatılan Hayat Bilgisi derslerinin aslında politikacıların sahte vaadlerinden farkı yoktu. Evimizdeki hayatla, ülkemizdeki hayat derslerini anlattıklarında öğretmenlerin bile yalan söylecekleri aklıma gelmezdi o yaşlarda. Şimdi 7. yaşımda kandırılan her hayat bilgisi dersi için kulakların çınlasın öğretmenim.
İmkansızın bile bir ihtimal olduğunu düşündüğümden beri gün sayıyorum duruşlarda. Bana bir hikaye borçlusunuz 7. yaşımdan beri söylediğiniz yalanlarda.
Cihat İnce