Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

BİLİM FELSEFE SANAT EDEBİYAT MÜZİK

Profil
Bedenin ruhun gereksinimlerine boyun eğdirilmesi
Le Goff’a göre ortaçağ gözyaşlarının armağan, kan ve spermin tabu olduğu, gülüşün yasaklandığı, rüyaların bastırıldığı, seçilmişlerin bedenlerinde İsa’nın yara izlerinin belirdiği; VI. yüzyılın ortalarından itibaren vebanın, VII. yüzyıldan itibaren de cüzzamın yayıldığı; ölülerin canlılarla bir arada olduğu, mezarlıkların kentsel mekânların merkezinde yer aldığı; canavarların, hipertrofik, deforme, kesik veya kırık çıkık vücutların, yarı hayvan, yarı bitki veya farklı cinsiyetlerde bedenlerin var olduğu dönemdir. Oysa Hıristiyanlık, seküler araçları yoluyla tam da bu yönleri ortadan kaldırmaya, bedeni pürüzsüz ve geçirimsiz, çarpıklıklardan, girinti ve çıkıntılardan yoksun kılmaya çalışır; fiziksel boyutu kutsal boyuttan ayırt etmeye çalışan bu süreç, dini litürjiye dahil olmayan yöntemlerle kutsal boyuta ulaşma imkânını ortadan kaldırmayı amaçlar gibidir. Çileci idealden doğan monastisizm o ideali kurumsal hale getirir: Zevkten feragat etme ve günahla mücadele, ruhun bedenin zindanından kurtulması için birer araç olarak görülür ve uygulanır. Oruç veya en azından bazı gıdalarla ilgili yasaklar- ve insanın kendi kendine uyguladığı ıstırap daha önceden beri söz konusu idiyse de, XI. yüzyıldaki monastik reformdan itibaren belli bir takvime göre yılın tamamına yayılır ve dindışı halkı da kapsar hale gelir. Gregoryen reformla ise beden üzerindeki kontrol cinselliği de kapsarve hem dini hem de sivil çevrelerde cinselliğin -evlilik içinde ve dışında- süreleri ve şekilleri belirlenir.
Sayfa 904 - (Sayfa: 903-904)Kitabı okudu
Bedenle ve Duyularla Çelişkili bir İlişki:
Genelde reddedilen bir katılık geleneği * ''Bedenle ilgili yaklaşımlar, erken ortaçağda geliştirilip Batı kültürünün en temel yönlerinden bazılarını şekillendiren düşünce ve davranış kalıplarına örnek oluşturur. Jacques Le Goff’un (1924-) une histoire du corps au Moyen Age [Ortaçağda Bedenin Tarihi] adlı kitabında belirttiği gibi, Hıristiyanlığın kolektif kimliğimize temel bir unsur olarak yerleştirdiği, bedenin aynı anda hem yüceltilip hem bastırılması, hem övülüp hem de yadsınması şeklindeki sorun bu dönemde ortaya çıkar. Michel Foucault’nun Cinselliğin Tarihi’nde (1976), Paul Veyne’in de La société romainé’de [Roma Toplumu] (2004) belirttiği gibi, cinselliğe yaklaşım ve içe dönük gözlem dahil olmak üzere bedenin bakımına gösterilen katılık açısından ilk Hıristiyan doktrinlerinin antikçağın stoacı inancını açık bir şekilde sürdürdüğü doğrudur. Öte yandan Ambrosius (y. 339-397) ve Augustinus (354-430) gibi Kilise Babalarının eğitiminde muhtemelen rol oynamış geç imparatorluk döneminin bilimsel kültürüne duyulan saygının, Hıristiyanlığı yeni kabul etmiş insanların bu kültürden uzaklaşmasına ve onu reddetmesine engel olmadığı görülür. Böylelikle, insanoğlunu algılamanın yeni bir şekli demek olan ve Hıristiyanlığın kurumsallaşmasıyla güçlü bir destek ideolojisi -ve uygun toplumsal yapılar ile düşünce kalıpları- edinen bir ayrılık oluşur.''
Sayfa 903Kitabı okudu
Reklam
Düşler, Beden ve Dans Uygulamaları, Elena Cervellati:
Erken ortaçağda bedenle ilgili algılar kaçınılmaz olarak dans uygulamaları üzerinde de etkili olur. Bir yandan bedenin aşağılanıp çileye tabî tutulması, diğer yandan övülüp yüceltilmesi çok şiddetli bir gerilime neden olur; tiyatro mekânlarının harabelere dönüşmüş olmasından dolayı yetim kalan bedenler, halka açık meydanlarda veya kiliselerin içinde kendilerini sergilemeye devam ederler. Bazen düzensiz ve dehşet dolu, bazen de görkemli ve huzurlu olan bu gösteriler, döneme özgü davranış ve düşüncelere sıkı bir şekilde bağlı olan hareketin simgeleşmesini gözler önüne serer ve yayılmasına katkıda bulunur.
Sayfa 903Kitabı okudu
Ortaçağ Enstrümanlarının İkonografisi, Donatella Metini:
Psalterium * Ancak ortaçağı en iyi temsil eden enstrüman hiç şüphesiz, Eski Ahit geleneğine Kral Davud’un bestelediği mezmurları seslendirirken eşlik için kullandığı psalteriumdur. (“psalterium”un aynı zamanda 150 mezmurdan oluşan corpus’un adı olması bir tesadüf değildir). Telleri parmakla çekilen, oldukça sade bir enstrüman olan psalterium,
İnsan müziği
Boethius’un müziğin tamamını altında topladığı insan müziği, bu kozmik ahengin yansımasıdır. İşitilmeyen bu müzik sadece içsel bir analiz sonucu algılanır ve bu şekilde ruhun ve bedenin insanın içinde oluşturdukları bileşimin harika bir orantıya sahip olduğu anlaşılır. Boethius burada Platon’un Timaios’ta sunduğu makro ve mikro-kozmik ahenk düşüncesine inandığını gösterir, ancak ruhsal açıdan doğru ahengin sağlanması için ruhun akılcı ve mantık dışı unsurlarının mükemmel bir denge halinde olması gerektiğini vurguladığı zaman Aristoteles’in (MÖ 384- 322) Ruh Üzerine (III, 9) eserinden açıkça alıntı yapar; Boethius’a göre ahenk daima karşıt şeylerin bir araya gelmesinden, karşıt unsurların bir arada var olmasından oluşur.
Sayfa 881Kitabı okudu
Kozmosun müziği:
''Nicomachus’la (y. 60-y. 120) aynı düşünceleri paylaşan Boethius’a göre gök cisimlerinin müziği seslidir, gezegenlerin hareketini belirleyen akılcı düzene tekabül eden “düzenli bir ton değişimi ilişkisi” sunar. Ancak gök cisimlerinin baş döndürücü dönüşünden kaynaklanan fiili müzik ahenginden kısaca söz eden Boethius, biri Nicomachus’un, diğeri Cicero’nun (MÖ 106-43) olmak üzere iki karşıt çözüme atıfta bulunur. Nicomachus’un yaptığı gibi gezegenlerin dönüşlerinde kat ettikleri ve müzik tellerine benzetilebilecek seyir göz önüne alındığında Satürn’ün, yörüngesi en uzun olan gezegen olduğu, dolayısıyla da sesinin kalın olduğu anlaşılır. Öte yandan Cicero’ya göre sesin yüksekliğiyle bağdaştırılması gereken seyrin uzunluğu değil, gezegenin dönüş hızıdır; dolayısıyla en ünlü gezegen olan Satürn, aynı zamanda en ince sesi üreten gezegendir. Boethius, bu iki farklı tezin yanı sıra ortaçağda kürelerin müziği konusunda başka çözümlere de sık sık atıfta bulunur. Bunlardan biri Yaşlı Plinius’un (y. 23/24-79) Naturalis historia’da [Doğa Tarihi] (II, 20) öne sürdüğü düşünce, diğeri de liberal disiplinler konusunda hem vezin hem de manzum bir eser olan De nuptiis philologiae et mercurii’nin. [Filoloji ile Mercurius’un Evlenmesi] yazarı pagan filozof Martianus Capella’nın (aktif olduğu yıllar 410-439) savunduğu düşüncedir.''
Sayfa 880Kitabı okudu
Reklam
Kürelerin Müziği:
Mondana, humana ve instrumentalis müzik * ''Platoncu felsefeye dayanan Boethius’a göre sesin ve müziğin fiziksel olgusu, müziğin aslında ne olduğunun sadece bir yönünü oluşturur. Nitekim müzik, düzen ve ahengin var olduğu doğal olguların bütünüdür ve bu düzenin en yüksek ifadesi göklerin düzenli hareketidir. Bu düşüncenin biçim kazandırıldığı De institutione musica’da müzik üç türe ayrılır: kozmik müzik, insan müziği ve enstrümantal müzik; bu üç farklı gerçeklik “ahengin gücü” sayesinde birbirine bağlıdır. Mondana, humana ve instrumentalis şeklindeki bu ünlü ayrım, ortaçağdan itibaren Boethius’un müzik algısının en ünlü kavramlarıdır.''
Sayfa 880Kitabı okudu