b

Bilim Teknoloji Mühendislik

3 üye
DİL
Dünyada insanlara ait birkaç bin dil varken insan dışı canlılara ait hiç dil yoktur. Bazı hayvanlar ''kelime'' sesleriyle iletişim kursa da hiçbir cümle oluşturamaz. Dil, kelimelerin ancak başka kelimelerle tanımlanabilecek bir anlama sahip olduğu ''çeviri paradoksu''na tabidir. Bu nedenle dil, başta her şeyin ne anlama geldiği konusunda varılan örtük bir anlaşmadan doğmuş olmalıdır. Dilin evrimleşmesi, sesi netleştirecek özel bir yutak yapısı ve hassas bir nefes kontrolü gerektiriyordu. Bu özellik, türümüzün şempanzelerle olan son ortak atasından ayrılmasından sonra gelişmiş gibi görünüyor. Beynin konuşmadaki rolü ise daha karmaşıktır. Frontal lobun bir bölgesi olan Broca Bölgesi, fiziksel konuşma eyleminde görev alır. Temporal lobdaki Wernikçe bölgesi, konuşma ve konuşmayı anlamadaki kelime çağrışımlarıyla ilgilidir. Beyin taramaları, bu alanların aynı zamanda alet yapımındaki (ör. çakmak taşı yontma) zihinsel süreçlerle de ilişkili olduğunu gösteriyor. Bu da dilin, alet teknolojisini öğretmenin bir yolu olarak geliştiğini gösteriyor olabilir.
Sayfa 308 - Kronik KitapKitabı okudu
Her zaman zırvalıklar olacaktır. Çok sayı­ da zırvalamalar var; diğer bir deyişle çevrenin aktif, yoğun bir şekilde bilim-dışı kullanımı. Giderek azalsa da bugün bala telepati hakkında konuşuluyor. Her yerde çok sayıda üfürükçü var. Bir üfürükçülük dini var.
Sayfa 105 - Alfa BilimKitabı okudu
Reklam
SES TELLERİ
İnsanlar gırtlağın içindeki, daha çok ses telleri olarak bilinen kıvrımları kullanarak konuşurlar. Bazen boğazda âdemelması olarak görülen gırtlak (larinks), nefes borusunun epiglotisin hemen üzerinde yer alan bir kısmıdır. Ses telleri, akciğerlerden çıkan hava akımının içine ve dışına doğru hareket edebilen kıkırdak kanatlardır. Kanatlar hava akışını kapatırken altta basınç birikir. En sonunda hava, kıvrımlar arasındaki boşluktan geçerek onları titreştirir. Bu titreşim, boğazdan çıkan havaya aktarılarak işitilebilir bir ses oluşturur. Ses daha sonra boğaz, ağız ve sinüsler tarafından yükseltilir. Kulaklarınız sesinizi bu bölgelerden geçerken duyar ve sesiniz ağzınızdan çıktığı anda biraz değişmiş olur. Sesinizin kaydedilip çalındığında size farklı gelmesinin nedeni budur. Dil, dudaklar, dişler ve çene, sözcükleri oluşturmada kullanılan fonemleri, yani ses birimlerini meydana getirerek ses tellerinden çıkan sesleri değiştirmede rol oynar.
Sayfa 308 - Kronik KitapKitabı okudu
GEN Mİ ÇEVRE Mİ?
Genlerin ve yetişme koşulların etkisi, yıllar süren bir tartışmanın konusudur. Hangisi daha etkilidir; gen mi (doğa) yoksa çevre mi (yetişme ortamı)? Bu sorunun çoğu zaman tatmin edici bir yanıtı yoktur: her zaman ikisinin de biraz payı vardır. bununla birlikte, belirli özelliklerde çevrenin etkisi genellikle ikincil önemdedir. Örneğin vücut simetrisi, uzuvların ve parmakların konumlanışını kontrol eden genler, doğadan nerdeyse hiç etkilenmez: ancak bazı kimyasalların burada yıkıcı bir etkisi olabilir. Fakat kişilik, müzik yeteneği, mizaç gibi özellikler için durum bunun tam tersi olabilir mi? Bu ikinci gruptaki özellikler genellikle gen-çevre tartışmasının konusudur ve henüz bunların genetik olduğunu gösteren güçlü bir kanıt yoktur. Bununla birlikte, beynin doğası gereği kanıtlar bulanıktır. Bu son derece esnek organ, yaşam boyunca kendi yapısını değiştirebilir. Bu da örneğin müziğe yatkın, dışa dönük, fevri birinin beyin yapısının genetiğe mi yoksa diğer etkilere mi bağlı olduğunu tespit etmeyi zorlaştırır.
Sayfa 300 - Kronik KitapKitabı okudu
İnsan vücudu tek bir hücreden trilyonlarca hücreye kadar büyüyebilir. Tam boyutuna ulaştığında en ciddi hasarlar dışında tüm hasarları onarabilir. O halde neden sonsuza kadar yaşayamaz? Bunun yerine vücut 30 yaş civarında zindelik bakımından zirve noktasına ulaşır ve sonra yavaş yavaş (oldukça yavaş) zayıf düşmeye başlar. Buna neden olan süreç, hücrelerin aktif biçimde yok edilişi olan yaşlanmadır. Yaşlanma, büyümenin önemli bir parçasıdır. Vücudunun erken hızlı gelişimi sırasında, vücudu inşa etmek için üretilenden daha fazla hücre gereksiz yere ölür. Yaşamın ileri dönemlerinde, aynı süreç vücudu korumada işe yarar. Bununla birlikte, vücut yaşlandıkça yeni hücreler üretme kabiliyeti azalır. Bu süreç kısmen, hücrelerin yalnızca sabit sayıda yenilenmesine izin veren bir iç saatin kontrolündedir ve bir noktadan sonra hücreler artık yenilenmemeye başlar. Vücut dıştan yaşlanır. Cilt dokusu esnekliğini kaybeder ve kırışır; saç yeni pigment üretemez ve grileşir. Bu aşınma ve yıpranma düzeltilemez; vücut ölene dek artarak devam eder.
Sayfa 394 - Kronik KitapKitabı okudu
DNA
DNA, içinde genetik kodun depolandığı kimyasal olan deoksiribonükleik asidin kısaltmasıdır. Her insan hücresinde 2 metre DNA vardır. Ucuca eklendiğinde, vücudunuzdaki toplam DNA, Dünya'dan Güneş'e düzinelerce kez gidip gelebilecek uzunluktadır. Bir hücrenin DNA'sının büyük çoğunluğu çekirdekte, çok küçük bir miktarı ise mitokondride bulunur. DNA ilk olarak 1869'da enfekte durumdaki yaraların irinlerinde izole edildi. DNA'nın çift sarmal yapıda olduğunun anlaşılması için bir yıl 80 yıl daha gerekti. Bu sarmalın kenarları, fosfatlarla birbirine bağlanmış riboz şeker zincirleridir. Spiralin enine kirişleri, dört nükleik asit çiftinden oluşur: Adenin (a) Timinle (T) eşleşir; Sitozin (C) her zaman Guanine (G) bağlanır. Bu dört baz ATCG ile basit bir dört harfli kod oluşturur. DNA molekülünün içinden geçen bu kimyasal harflerin düzeni, genetik kodu oluşturan şeydir. Hücre her bir genin kodunu deşifre eder ve bunu belirli bir protein (belirli bir metabolik görevi olan molekül) oluşturmak için kullanır.
Sayfa 286 - Kronik KitapKitabı okudu
Reklam
944 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.