Hayatının son dönemlerinde Nietzsche yatalaktı ve gündelik yaşamını sürdürebilmesi için akrabalarının desteğine ihtiyaç duyuyordu. 25 Ağustos 1900'de 56 yaşındayken büyük ihtimalle ikinci bir felçten sonra zatürreden öldü. Ölümünün ardından herhangi bir kayıt tutulmadı ve otopsi hiç yapılmadı.
Hayatının son yıllarında Nietzsche zaman içinde anartriye dönüşen konuşma bozukluğu ve yüz felci gibi çeşitli akut nörolojik semptomlar geliştirdi. Bu semptomların felç nöbetleri ardından ortaya çıkmış olması muhtemeldir. Çeşitli raporlarda buna benzer nörolojik zayıflıklar yaratan (örn. Yüz siniri felci) akut nöbetlerin gerçekleştiği yazıyordu. Nietzsche hayatının son yıllarında yatalaktı ve ve vücudunun yarısının felç olduğu açıktı. 1899 yılında çekilmiş birçok fotoğraf Nietzsche'nin sol tarafından, sol kolunu azıcık oynatabilir halde felç ve yatalak olduğunu gösterir. Sol tarafında gerçekleşen felç büyük ihtimalle damarlardaki tahribattan veyahut inmeden kaynaklanıyordu. Hayatının son dönemlerinde konunan felç tanısı Podach tarafından 1931'de kayıtlara geçirilmişti.
*anartri: dil tutukluğu, konuşma yeteneğinin kaybolması.
1889'daki sinir krizinden kısa bir süre sonra bilişsel gerileme başladı ve Nietzsche kısa sürede demans tanısı aldı. 1889 Ocak ayında Nietzsche Basel'deki akıl hastanesine geldi ve ona paralitik demans teşhisi, daha sık bilinen adıyla paretik nörosifiliz teşhisi kondu. Daha sonrasında, Profesör Otto Ludwig Binswanger'in ilerleyen felç teşhisini onayladığı Jena'daki akıl hastanesine yatırıldı. 1890 Mart'ta Nietzsche'nin annesi oğluna bakmaya karar verdi ve Nietzsche, Jena'daki akıl hastanesinden çıkarıldı. 1891'de ciddi hafıza problemleriyle beraber duyumsamazlık, duyarlılık, davranış bozuklukları, içgörü yoksunluğu, öz kontrolün kaybı ve gerileme (çocuksu istekler ve düşünceler), artan hezeyanlar ile prosopagnozi (gördüğü yüzleri tanıyamama) başladı. Ciddi hafıza sorunlarıyla beraber diğer akıl hastalıkları (DSM-IV) günlük ve profesyonel yaşamındaki aktivitelerini ciddi bir şekilde etkiliyor ve bunlarla beraber durumu o dönemin demans tanı kriterlerine uyuyordu.
***
İnsanın manevi dünyası ne denli yüce olursa, onun için bilgelik, deneyim, yaşamı tanıma, yani yaşanan zamanı beraberinde taşıyan her şey o denli değerlidir.
***
***
Nankörlük, kötülüğün şeytanca zincirinin bir halkasıdır, kıskançlık ve yalancılık gibi tehlikelidir. İnsanlar nankörlüğü tümüyle yok etselerdi kötü olan çok şeyin önüne geçilebilirdi.
***
18882'de Nietzsche depresif semptomlar ve intihar düşünceleri göstermeye başladı. Bu durum aralıklı olarak tekrar ediyordu. 1887'de Nietzsche ruh halini kalıcı bir depresyon olarak tanımladı. Bu depresif halin onun sosyal ve profesyonel yaşantısında keskin etkileri oldu. Zaman zaman Nietzsche hezeyanlarını gösteren tuhaf fikirler ifade etti. 1883'te ise kendi ruh halini ilk defa delilik olarak tarif etti ve birkaç mektupta delilikten mustarip olmaktan korktuğunu ifade etti. Hatta 1884'te görsel bir halüsinasyon yaşadığını dahi ifade etti, bunlar bolluk içinde egzotik ve fantastik çiçeklerin açarak birbiri etrafında dönüp, sürekli büyüyerek renk ve şekil değiştirmeleri şeklindeydi. Akıl sağlığı 1888 sonuna kadar ilerledi ve Turin'deki son sinir krizi ile hezeyanların onu hakimiyeti altına aldığı ve artık kendine bakamadığı noktaya geldi. Bu noktada Basel, İsviçre'de akıl hastanesine kaldırıldı.
Oğuz Atay’ın diğer nefis kitaplarıyla karşılaştırınca, ki eğer Tehlikeli Oyunlar’ı, Korkuyu Beklerken’i okuduysanız karşılaştırmadan okuyamıyorsunuz, epeyce eksiklik hissettiren bir kitap bu. Atay içeri bakmayı, bir karakterin kendi dünyasını ve iç sesini yakalamayı seviyor, sevdiği için de mükemmel yazıyor. Ama bu dışarı bakan, başkalarının fikir