Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
Michael Silverstein (1996) dilin standartlaştınlmasını eleştirdiği bir yazısında, herhangi bir dil için standart bir kullanım biçimi belirlemenin son derece agresif bir proje olduğunu anlatmıştı. Silverstein'a göre bu tür uygulamalar dilin sadece "standart" değil, "en iyi" kullanım biçimini ve buradan yola çıkarak da dili en iyi kullanan grubun hangisi olduğunu, bu yolla da iktidar ilişkilerini belirler. Böylece kültürel arenada "en iyi" olarak tanımlanan standart kullanım hegemonya kuracak ve normatif bir özelliğe sahip olacaktır. Tüm diğer dilsel durumlar ve kullanımlar bu standarda göre ölçülür ve değerlendirilir. Türkiye'de "TRT Türkçesi" ya da "İstanbul Türkçesi" olarak tabir edilen "güzel Türkçemiz" de bu normatif standardizasyonun örnekleridir.
Dil antropologları için söylemin iki anlamı var: Birincisi esas olarak dilin kullanımdaki haliyle ilişkili. Bu anlamıyla düşünüldüğünde, dilin formel yapısıyla değil de kullanımıyla ilgilenen her antropolog aslında söylemle de ilgilenmiş sayılır. İkinci anlam ise Foucault'nun (1972) yaptığı söylem kavramsallaştırmasından gelmektedir. Foucault'ya göre söylem, kendi içinde anlamlı olarak nelerin söylenebileceğini ve nelerin söylenemeyeceğini, nelerin tahayyül edilebileceği ya da edilemeyeceği belirli olan bir temsiller sistemidir. Söylemler kendi nesnelerini ve özne konumlarını yaratırlar. İktidarın işleyişini görmek için de söylemlerden hareketle üretilen, otorite ve "doğruluk" kazanan bilgileri, yani söylemsel doğruluk etkilerini izlemek gerekir. Foucault'nun iktidar /bilgi kuramı, bütün sosyal bilimlerde olduğu gibi dil antropolojisinde de büyük yankı buldu. Örneğin Cameron ve Kulick (2003) cinselliğin söylemsel olarak inşa edildiğini, dil-öncesi bir cinsel "gerçeklik" tanımlamanın mümkün olmadığını ve seksle ilgili söylem değiştikçe seksin kurallarının, yarattığı kategorilerin ve tanımların da değiştiğini, dolayısıyla insanların sekse dair normatif algılarının, kendilerini cinsel bireyler olarak konumlandırmalarının ve cinsel deneyimlerin değerlendirilişinin de değişeceğini vurgulamışlardır.
Sayfa 278
Reklam
kabul görmek için Erkek Fatma olanlara selamlar
Cinsiyet ve cinsellik de dil ideolojisinin görünürlük kazandığı bir diğer alan. Deborah Cameron'a göre "en yaygın ve tarihsel olarak en ısrarcı dil ideolojilerinden biri cinsiyetle ilgilidir" (2003: 450).20 Bir başka deyişle, toplumlarda erkeklerin ve kadınların nasıl konuşması gerektiğine ilişkin kabuller, kurallar ve beklentiler var. Temelde de erkek ve kadın dilinin birbirinden kesin olarak ayrı olması gerektiği fikri yatıyor. Türkiye dahil olmak üzere çoğu yerde geçerli bir örnek küfre ilişkindir. Bonnie McElhinny (1995) Amerika'da kadın polislerin kulağa daha çetin ve erkeksi gelebilmek, erkek polislerle aynı kefede tutulabilmek için işe ilk başladıkları zaman daha sık küfrettiklerini anlatmıştı. Charles Menzies (1991) de Kanada'da erkek balıkçıların sık sık küfretmesini, balıkçılığı bir erkek işi olarak gösterme çabalarına bağlamıştı.
İnsan toplulukları dillere çeşitli kültürel temsiller, dilin konuşulduğu durumlar ve önkabuller ile kültürel anlamlar yüklerler. Bu anlam yüklemesi çoğu zaman, o dili konuşan topluluklarla ilgili kabul ve fikirlerle beslenir. Yani bir dil hakkında yapılan "kaba", "kibar" ya da "müzikal" gibi değerlendirmeler, aslında o dili konuşan gruplarla ilgili yargılarımızın bir sonucu ve göstergesidir.
Türkiye'de bu sorunun altında yatan önkabullerden biri, isminiz Türkçe değil, o zaman Türk olamazsınızdır. Türkçe isim ile Türklük, yani aidiyet arasında kurulan köprü ise belirtisellik üzerinden teorize edilmektedir. Türkiye için isimlendirme konusu sadece Yahudiler özelinde değil, ismi Türkçe olmayan diğer Müslüman ve gayrimüslim azınlıklar için de geçerlidir. Geçmişi ve bugünü azınlıklara yönelik şiddet hikayeleriyle dolu Türkiye devletinin ve gündelik yaşamın bu dışlama pratiklerini anlamanın önemli bir aracı dil antropolojisidir.
Nalet olsun yapıyorum bunu
Kapı vurulduğu zaman, bu doğrudan kapının arkasında birisi olduğunun işaretidir. Ancak, örneğin konuştuğunu duyduğumuz birinin aksanından ötürü onun eğitimi, sosyal sınıfı ya da memleketiyle ilgili aklımızda beliren fikir ve yargılar dolaylı belirtiselliğin örnekleridir.