"Fetihlerle genel anlamda zenginleşen Araplar, yeni beldelerde gördükleri farklı yaşam biçimlerinden de etkilenerek çölde alışık oldukları yaşam biçimini de değiştirdiler. Yiyip içtiklerinden giydiklerine ve oturdukları evlere kadar artık her şey daha lüks, daha zevkli ve daha farklıydı.
Ömer döneminde enerjisini savaşmaya veren Araplar yeni sosyal durumun sonuçlarını fazla hissetmedi. Savaşlardan elde ettikleri bol ganimetler onları yeteri kadar tatmin ediyordu.
Ömer’in oluşturduğu atâ sistemi, Medine’de savaşlara katılmadan toplanan haraçlarla yaşayan farklı bir sınıfı da ortaya çıkardı. Tüm Araplardan farklı olarak Mekke ve Medine’de yaşayan sınırlı bir grup, bu atâ sisteminden -savaşlara katılmasa ve yeni yerleşim bölgelerine hicret etmese bile- en büyük payı alıyordu."
"Fetihlere katılanlar yaşarlarsa büyük bir
zafer ve ganimetler, ölürlerse şehitlik ve hurileri bol bir cenneti elde etme gibi bir vaatle karşı karşıyaydılar. Sonuçları böylesine kesin bir vaat için savaşıyorlardı. Çöllerden ve Arap Yarımadasının derinliklerinden çıkıp akın akın fetih hareketlerine katıldılar. Bu büyük motivasyon büyük zaferler getirdi.
Ama görülen o ki, Araplar özde gene rant için; yani ganimet için savaşıyorlardı."
Eser, bahsedildiği gibi, pek de dakikalar içinde bitirilebilecek bir eser değil, başta onu söylemiş olalım... hele ki eserde geçen ve dikkatini celbeden konulara dönüp farklı kaynaklarda araştırmalar yapan birisi için neredeyse haftalarını alabilecek bir hacimde diyebiliriz.
İşleyişi çok güzel: her sayfasında bir konu, kişi veya anıta yer veriyor, karşı sayfasında ise ilgili bir resim. Neredeyse kronolojik olarak insanlık tarihinin en karanlık, yazılı kaydının en az olduğu dönemlere değiniyor.
Ansiklopedik bir üslupla, tarafsız bir tarihçi tarzında yazılması bir diğer artı puanı.
Ancak bence kesinlikle olmasını beklediğimiz kimi konulara hiç yer verilmemiş maalesef. Örneğin; Kızılderili kabileler, Hititler, Aborijinler, Ur Kenti (Hz. İbrahim), Kehf Ashabı, Göbekli Tepe, Kafkas halkları, ... ilk akla gelenler. Açıkçası bunların esere alınmayıp Roma Tarihi üzerine çokça durmasını biraz yanlı buldum.
Eksikliklerine rağmen tarihi merak eden her yaşa kesinlikle tavsiye ederim.
Kitap son derece kötü bulduğum bir tercümeye sahip, sanırım mot a mot bir çeviri yapılmış. Kesinlikle mana ve maksat gözetilmemiş. Neredeyse hiçbir özel imge ve ifade düzeltilmemiş, olduğu gibi, yalın haliyle sunulmuş okuyucuya. Ayrıca kitaba sağlam bir giriş-açıklama yazısı beklerdim, açıkçası biraz hüsrana uğradım. Mısırlı alim ve yönetici Thoth'un eserine dair ise hiçbir şey yazılmamış. Kitap tamamen "dünyanın en kötü insanı" ve şeytanın avukatı lakaplı Crowley'in "Tarot Kartları"na dair açıklamalarından oluşmakta... Thot'un orjinal eserine değinilmemektedir.
Crowley ise malum, mason üstatlarından birisi, bu çalışması onun yıllarını almış. Neticede Tarot Falı olarak da bilinen bir nevi gizemli bir ilim oluşturdu. Bunu daha çok Kabala'yı anlamak ve masonların sihir ile uğraşmasına vesile olmak maksadıyla yaptı. Amacına da ulaştı... Bu işi çok sonraları sair insanlarla da paylaştı. Bir dönem İngiltere'de "dünyanın en kötü kişisi" ilan edildi.
Kitap belki sadece tarot işleriyle ilgili meraklılarına hitap ediyor diyebiliriz. Okumadan önce Thoth'un Kitabına dair hikmetli bir şeyler bulabilirim ümidiniz varsa, kesinlikle tavsiye etmem. Daha çok Corwley'in din ve bilimi hiçe saydığı bir kısım deli saçması şeyleri bulabilirsiniz...
Bilimle dinin arasında bir çatışma olup olmadığıyla ilgili bir soruya verilmesi gerekli ilk cevap "Hangi din ve hangi bilimden bahsediyorsunuz" şeklinde bir soruyla olmalıdır. 'Bilim' veya 'din' gibi genelleyici ifadelerin birçok zaman yanıltıcı olabildiğine dikkat etmek gerekir.
Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünûn-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. İki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakitte; birincisinde taassub, ikincisinde hile, şübhe tevellüd eder.
Müthiş ötesi bir roman... Gerçekten sıkılmadan bitirdim. Din yoksa bilim? Günümüzde gerçektende teknolojiden asılı haldeyiz. Yapay zekaların yaratılmasına ben karşıyım açıkçası. O gelişmek, yahut müasirlik, bilim filan değil, düpedüz kendi cellatlarımızı yaratıyoruz. Onlar çok tehlikeli. Ben dinden yanayım... Zaten romanın sonunda kendi celladı tarafından öldürüldüğünü bildiğim an dehşete düştüm. Bunu kendimize yapmayalım...
Kralla prensin yanına giderken yorulduğunu kemiklerine kadar hissetti. İşte o zaman hayatında ilk defa, yere uzanıp gözlerini kapatarak sonsuza kadar uyumak istedi.