"Fetihlerle genel anlamda zenginleşen Araplar, yeni beldelerde gördükleri farklı yaşam biçimlerinden de etkilenerek çölde alışık oldukları yaşam biçimini de değiştirdiler. Yiyip içtiklerinden giydiklerine ve oturdukları evlere kadar artık her şey daha lüks, daha zevkli ve daha farklıydı.
Ömer döneminde enerjisini savaşmaya veren Araplar yeni sosyal durumun sonuçlarını fazla hissetmedi. Savaşlardan elde ettikleri bol ganimetler onları yeteri kadar tatmin ediyordu.
Ömer’in oluşturduğu atâ sistemi, Medine’de savaşlara katılmadan toplanan haraçlarla yaşayan farklı bir sınıfı da ortaya çıkardı. Tüm Araplardan farklı olarak Mekke ve Medine’de yaşayan sınırlı bir grup, bu atâ sisteminden -savaşlara katılmasa ve yeni yerleşim bölgelerine hicret etmese bile- en büyük payı alıyordu."
"Fetihlere katılanlar yaşarlarsa büyük bir
zafer ve ganimetler, ölürlerse şehitlik ve hurileri bol bir cenneti elde etme gibi bir vaatle karşı karşıyaydılar. Sonuçları böylesine kesin bir vaat için savaşıyorlardı. Çöllerden ve Arap Yarımadasının derinliklerinden çıkıp akın akın fetih hareketlerine katıldılar. Bu büyük motivasyon büyük zaferler getirdi.
Ama görülen o ki, Araplar özde gene rant için; yani ganimet için savaşıyorlardı."
Bilimle dinin arasında bir çatışma olup olmadığıyla ilgili bir soruya verilmesi gerekli ilk cevap "Hangi din ve hangi bilimden bahsediyorsunuz" şeklinde bir soruyla olmalıdır. 'Bilim' veya 'din' gibi genelleyici ifadelerin birçok zaman yanıltıcı olabildiğine dikkat etmek gerekir.
Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünûn-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. İki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakitte; birincisinde taassub, ikincisinde hile, şübhe tevellüd eder.
Kralla prensin yanına giderken yorulduğunu kemiklerine kadar hissetti. İşte o zaman hayatında ilk defa, yere uzanıp gözlerini kapatarak sonsuza kadar uyumak istedi.